bir şair vardı, öğretmen

28 Nisan 2020

Elbette tarafım!















Ruanda’da 1994 yılında çıkan çatışmada yüz gün içinde 800 bin Tutsi
Huttular tarafından öldürülmüştü.
Haber gazetelerin ancak üçüncü sayfasında yer bulmuştu.
Tesadüf bu ya, aynı günlerde ABD başkanı Bush’un köpeği de ölmüş,
sürmanşetlerden verilmişti!
Yine gezegenimizde bir yılda 1 milyon 200 bin insan susuzluktan ölüyor.
Ve 7 milyon insan da zehirli gazlardan.
Gerçekten garip bir çağda yaşıyoruz.
Şimdi Corona vakalarını ve kayıplarını an be an izliyoruz.
Tabii binlerce yorumla birlikte.
Başta siyasiler konuşuyor, sonra bilim insanları.
Otoritenin kim olduğu belirsiz.
Kim kime tabi, o da meçhul.
Ama siyaset ve siyasi gelecek liderlerin temel endişesi.
Kimse yıkımın altında kalmak istemiyor.
Daha doğrusu ortada fatura kesilecek adres yok.
Normaldir, işgal ettikleri koltuklar o kadar değerli ki, kimsenin
kaybetmeye niyeti yok.
En son soylu(!) bir bakanımız makamını terk etmeye kalktı,
anında yapılan müdahaleyle yerine oturtuldu.
Öyle ya, dost var düşman var.
Ayrıca gereksiz yere kriz çıkartmanın ne lüzumu var.
Ya paralel yapılar kullanırsa.
Zaten kendilerinden olmayan düşman.
Yemişim virüsü, “söz konusu iktidarsa gerisi teferruattır!”
Nokta! (Büyük Patron)

Aslında insanlık ciddi anlamda bir yerlere doğru sürükleniyor.
Elbette güneşli günlere falan değil.
Yaşanılan felâketin bilançosu ağır olacak…
Ancak bedelini kim ödeyecek?
Virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin istatistiklerine bakıyorum,
emekçiler çoğunlukta.
Herkes Fatih Terim değil ki paçayı kurtarsın.
Sanmayın ki ayırımcılık yapıyorum, ancak tarafım…
Doğrudur, herkes insan, herkes can taşıyor.
Lâkin 1 Mayıs arifesinde iş cinayetlerini düşünmeden duramıyorum…
Soma’yı, maden işçilerini, tersane işçilerini, inşaat işçilerini unutamıyorum.
Kahrolsun böyle düzene, böyle yaşamaktansa isyancıların yanında saf tutmayı
tercih ederim ama ortalıkta örgütlü isyancı da yok!
Kala kala ana muhalefet kalıyor ki, zaten elim kırık, onlardan da umudum yok.
Ne hazin durum, ne zordur çaresizlik...
Hele hele de Saraylı muhterem ile Payandazadeler’den Bahçeli'nin
iktidarına katlanmak?

Ey tanrım, nedir günahımız?
Meydanlara çıkıp haykıramıyoruz, çünkü yaştan kaybediyoruz, yasaklıyız.
1 Mayıs geldi çattı, vazgeçtik Taksim’den Kadıköy'e dahi inemiyoruz.
Vallahi Selimiye Kışlası’nda yattığım günleri özledim.
Tamam, hücrem deniz manzaralı değildi ama martıların sesini duyabiliyordum.
Ah özgürlük, ne yaman duyguymuşsun sen!
Desenize ya; Nazım ne yapsın?
CHP iktidarında mahpus damlarında çürütülen şairimiz.
Dile kolay, tamı tamına 13 (on üç) yıl.
Evet, O memleket hasretiyle öldü…
Biz de demokrasi, özgürlük hasretiyle öleceğiz.
Öyleyse hepimizin ruhuna Fatiha.
Âmin!

Macit CÜNÜNOĞLU

Hiç yorum yok: