bir şair vardı, öğretmen

29 Haziran 2014

 
Macit CÜNÜNOĞLU
29/06/2014 06:32

     Dante'nin cehenneminden!

A+
A-
İnsan yüreğinin sürgünde yaşaması dünyanın en zor işi olsa gerek…
Üstelik ülkesinde, yaşadığın topluma uyum sağlayamamak, gidişattan
hoşnut olamamak, zorunlu olarak diasporaya katılmak…
Aman tanrım, ne fena!
Dikkat ediyorum, çevrem dâhil oluşturdukları minik adacıklarda
yaşayan o kadar çok tanıdığım var ki…
Kim bilir ülke çapında sayıları kaça ulaşmıştır?

Kısaca, ayrı dünyaya ait olmak, kendi dışındaki gelişmelere ilgi duymamak…
Farklı düşünmek, eğlenmek, gülmek, konuşmak; ama her alanda, her şeyde…
Başka türlü yaşamak, başka gezegenin üyesiymiş gibi davranmak…
Ve her şeyden önemlisi mutlu olmak…
Hakikaten kolay mıdır, başa çıkılabilecek iş midir?

Hiç sanmam, ama yine de hayatın gerçekleri…
İstediğiniz kadar kabul etmeyin, reddedin…
İnsan denen varlık tercihleriyle yaşar.
Kimi kalabalıklara karışır, okyanustaki damla misali hissedilmez, sessizdir…
Varlığıyla yokluğu tartışılır, lâkin mutludur…
Ait olduğu toplumla birlikte güler ağlar…
Asla yalnız değildir, koro hâlindedir, sesi güçlü çıkar…
Eğlencede, gezide, ibadette hep beraberdirler…
Moraller yüksek, maneviyatları sağlamdır…
Tek bir yumruk olarak sonsuzluğa koşmanın keyfini yaşarlar!

Ya adacıklarda kıvranan yalnızlar, benlikleri mızmız, sinameki azınlıklar…
Kuşatılmış hayatlar; bir temasa, bir sese, bir gülümsemeye ihtiyaç duymayanlar…
Sürgünün ağır koşullarına rağmen kızılcık şurubu içenler…
Bir dokunuştan mahrum hüzünlü dünyalar…
Ne âlemdeler?
Eğer onlar da mutluysa mesele yok…
Alan razı veren razı, başkalarının hayatlarından bize ne?

Ayrıca Schubert dinlemek, Balzac okumak, Lorca şiirleriyle mest olmak,
Goya’nın tablosunun altında uyumak hayatın en değerli lezzetleri değil mi?
Ne güzeldir yaşarken cennete kavuşmak…
“Tanrı herkese nasip etsin” diyelim ama lâf aramızda pek de imrenilecek hayatlar değil!
Nedenine gelince; başta kavga gürültü anarşi yok…
Otomatiğe bağlanmış tempo, kurgulanmış düzende korku dâhi yaşanmıyor…
En önemlisi isyan; fırtınalar esmiyor yüreklerde, âdeta felce uğramış mekanizmalar…
Öyleyse onların olsun dünyaları, kolay gelsin hayatları, önü açık olsun yolculukları!

Ben ise her şeye rağmen Dante’nin cehenneminde olmayı seçerdim…
Huzursuzluğu, sıkıntıyı, ateşi, telaşı severim…
Zaten kavruk yaşadık, yanıktır yüreklerimiz…
Bana ne el âlemin erişilmez zevklerinden…
Bir lokma bir hırka olmasa bile bir “aşk” olsun gönlümüzde…
Sarıp sarmalasın dört bir yanımızı…
Hava olsun, güneş olsun, bulut olsun, kuş olsun, çiçek olsun…
Fark etmez…
Yeter ki çıkalım gökyüzüne…
Tanrı katına…
Alt kattakilerin hayatı kendine, benimki bana…
Yalnız sevdam olsun isterim.

İşte o zaman çoğalırım sevgiyle, yağmur olur yağarım…
Karışırım toprağa, geldiğim yere…
Milyarlarca yürekle buluşurum…
Ve tekrar başlar hayat…
Üzerimde gelinciklerin kokusu…
Sürüp gider devri âlem…
Mutlak ölüme, adımız hatırlanmamaya, unutuluncaya kadar.

Hiç yorum yok: