bir şair vardı, öğretmen

21 Ekim 2014

Macit CÜNÜNOĞLU
21/10/2014 09:06

   Vadesiz Hayatlar!

A+
A-
1881 doğumlu Stefan Zweig İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı ağır bunalıma
dayanamayıp 1942 yılında karısıyla birlikte Brezilya’da intihar etmişti...
Van Gogh da öldüğünde 47 yaşındaydı, göğsüne iki kurşun sıkarak intiharı seçmişti...
İki yıldız, nurlar içinde yatsınlar...
Yeryüzünden ne kadar da genç ayrılmışlar...
Keşke çok uzun süreler yaşasalardı diyeceğim ama “intihar vakası” işte...
Azrail’in mesleğine göz dikip özgür iradeleriyle canlarına kıymışlar...
Çok acı, çağın gerçek yıldızları...
Ve tarihe altın harflerle geçen, insanlık var oldukça unutulmayacak değerler...
Eserleriyle hafızalarımızda yaşıyor.

Hayatın akışı, doğduk büyüdük yaşlandık...
Geldik gidiyoruz...
Ne çok cenaze törenine katıldık...
Hele bazıları var ki, yürek parçalayan türden...
Genç ölümleri, dost çocukları, sebebi intihar...
Teselli çabalarımızda sözün bittiği yer!
Belki de dünyadaki en dayanılmaz tanıklık...
Geride kalanların hâlleri, sel olup akan gözyaşları bir şey ifade etmez...
Çünkü dağlanan yürekler mezara kadar kanayıp ağlayacak.

Evet, bugünlerde ülkemiz sosyal medya üzerinden bir intiharı konuşuyor...
Adı: Mehmet Pişkin...
Donanımlı bir genç, düzgün mü düzgün...
Yalnız intihar kararı almış ve başlamış hazırlıklara...
Mutlu huzurlu, son kez bakıyor hayata...
Ve konuşuyor, beyinsel kıvrımlarındaki açmazları dili döndüğü kadar anlatıyor...
Sonuç; şarap, sigara, müzik eşliğinde uzanıyor ipe...
Tam bir trajedi...
Belki de bir ilk...
Kayıt sosyal medyada...
Kendi koymuş sayfasına...
Sonra da by by!

Ruhuna Fatiha okumaktan başka yapacak bir şey yok...
Hatta sayfasını ziyaret edip açizane düşüncelerimi yazdım...
Aslında videoyu izlemedim, izleyemezdim...
Bizde o denli sağlam yürek nerdeee?
Ve dedim ki, “acelen neydi evlât, bak bizler çile çeke çeke dayanıyoruz memlekete, yine de ruhun şad olsun yıldızlar arasında” gibisinden...
Fırlamanın biri anında adresime mesaj göndermiş:
“Macit Amca, nerden biliyorsun yıldızlara gittiğini, O cehennemde, sende mi
oraya gitmek istiyorsun?”

Demek ki öbür dünyayla iletişim hâlinde, belki de yer gösterme memuru...
Kimin nerede olduğunu ve nereye gideceğini de biliyor...
Altına imzasını atıp adını, soyadını da yazmış...
Araştırdım, veled Cüppeli’nin öğrencisi...
İşte o zaman ikna oldum, o takım her şeyi bilir...
Yukarıda Allah, yeryüzünde Müslüman yobaz...
Koalisyon hâlinde kainatın efendisidir...
Noter tasdikli, belgeli!

Son söz, Mehmet’in intiharına karışmam, yorum yapmam...
Tecrübe edip fikir beyan etmem...
Herkesin ölüm stratejisi kendine...
Yalnız kendi adıma Azrail efendiye kayıt yaptırıp sıra numarası aldım...
Ne zaman, hangi tarihe mi?
Efendim, konjonktüre bağlı...
Bir de Çankaya efesinin varlığına...
Nasıl yani?
O’nun iktidarı ne kadar uzarsa, aksi orantı, benim ömrüm tükeniyor...
Ya da tersi...

Bakalım nereye varacak tanrıyla randevumuz...
Lâkin Mehmet evladımızın naklen yayın yapmasını doğru bulmadım...
Tamam, ölüm her canlının hakkı, eyvallah...
Fakat böyle de miras bırakılmaz ki...
Hele hele de Ella Fitzgerald dinliyorsan!
Bütün mesele ruh sağlığımızı koruyup aklımıza mukayyet olmak...
Ve sabırla, metanetle kutsal emrin tebliğini beklemek...
Ayrıca ne demiş Hollandalı düşünür Erasmus:
“Ölümle ilgilenmiyorum, çünkü yaşarken düşünmüyor, geldiğinde ben yokum!”
Değerli dostlarıma sağlıklı uzun ömürler...
“17 Aralık” kaçkınlarına sefaletler, alçak sürünmeler, zindanlar, cüzzamlar...
Âmin...
Güle güle Mehmedim, kızımın da arkadaşıymışsın...
Bekle beni, geliyorum, elbette tarifeli seferle!

Hiç yorum yok: