bir şair vardı, öğretmen

09 Ekim 2014

Macit CÜNÜNOĞLU
09/10/2014 09:05

   Ölen İnsanlık!

A+
A-

“Affedersiniz, bana Ermeni bile dediler” sözüyle insanlık tarihine kutsal harflerle geçen
Sultanımızın ülkesinde bakın neler oluyor?
İki gün önceki Cumhuriyet’te okudum, aslında takip ettiğim bir gazete değil, bin de bir…
O da yılların sadık okuru Eniştemleri ziyaret ettiğim zaman.
İç sayfada Amasya, Yeşilırmak süzüle süzüle kentin içinden akıyor…
Üzerinde Pontus’tan kalan bir köprü, ve bir vatandaşımız gülümseyerek objektife poz vermiş…
Adı: Faruk Altınoğlu, haberci fotoğrafın altına not düşmüş; “Amasya’da yaşayan son Ermeni!”
Vay anasını, demek ki köklerini tam kazıyamadık…
Hâlâ yaşayan var ve direniyor!..
Üstelik ne demiş; gazete de manşetten vermiş…
“Amasya’yı Amsterdam’a değişmem”
Bak şu kâfire, sanki orası babasının malı…
Hâlbuki şehzadeler şehrimiz Hazreti Nuh’tan beri Müslüman asil Türk yurdu!
Ayrıca Ermeni dediğin kim ki?

Haberin tamamını merakla okudum, ne de olsa Amasyalıyım, toprak çekiyor…
O da ne, Faruk Altınoğlu bizim Garbis’in kardeşi, çocukluk arkadaşım, mahalleden komşum.
Demek ki Ohannes amca ile Maryam teyzenin oğlu, anneleri iyi terzidir, bilhassa gömlek dikiminde birinci sınıf ustadır, Vakko ayarında üretir, özel müşterileri vardır…
Biri de Ankara’lardan gelip gömlek sipariş eden halamın oğludur…
Hey gidi günler hey, el zanaatlarını da hoyratça mezara gömdük!
Faruk anlatıyor, çektiklerini çilesini…
Asıl adı Rafael’miş, bakmış Ermeni kimliğiyle Müslüman mahallesinde yaşamak zor,
yalancıktan asimilasyona uğrayıp Türkleşmiş…
Ne kadar acı bir durum, vay benim halkım vay…
Hani “yaratılanı yaratandan ötürü severdin?”
En azından böyle diyor Sultan, ülkenin bir numarası…
Hepsi yalan değil mi?
Demek ki sahtekârlık, ikiyüzlülük içimize işlemiş!

Zaten bu ülkede azınlık olmak oldu bitti zordur…
Lozan’da alınan kararlar da hikâye…
Hayatın acı gerçekleri her an çıkar karşımıza…
Baksanıza son yaşananlara; onlarca Kürt genci öldürüldü sokak ortasında…
Neymiş efendim, gösteri yapıyorlarmış…
Hâlbuki daha dün; Gezi’de tek tek insan avlandı dünyanın gözleri önünde…
Hele “1 Mayıs”,  emekçinin enternasyonal bayramı iktidarlar tarafından daima belâ sayıldı…
Kaldı ki Ermeni, Rum, Yahudi kimliğiyle yaşamak…
Aman tanrım, ne eziyetlidir vatanı ortak paylaşmak…
Kadim dostlarımızmış, bu toprakların eski sahipleriymiş…
Kimseyi kandırmayalım, masal masal…
Ne demiş atalarımız; “Bir Türk dünyaya bedel!”
O kadar!

Garbis sosyalistti, 68’li…
Boğaziçi mezunu militan, ne çok mücadele etti, ne çok hapis yattı…
Haza anarşistti, devrimci şiddet adı altında terörü sever, benimserdi…
Bilhassa doğuda gençliği örgütlemeye çalıştı…
Sonuç, ağır bedeller ödedi, şimdilerde Fransa’daymış…
Öyle söylüyor kardeşi Rafael…
Keşke o zekâ fışkıran beyin halkına doğru dürüst hizmet etseydi…
Nice Hırant’lar yetiştirirdi memlekete…
Entelektüel, barışsever, Ermeni kültürünü yücelten yaşatan…
Olmadı işte, harcanan her değer gibi O da karıştı sıradan hayatlar arasına.

Son söz: Amasya’da yaşayan son Ermeni diyor ki, “bir mezarlığımız bile yok.”
Haklı, Ermeni mezarlığının yerine İmam Hatip’in temelleri atılırken oradaydım…
Gençtim, altmışlı yıllar…
Kilisenin yerine de kapalı spor salonu yapıldı.
Ah hemşerim, ah canım benim…
Ülkede öyle bir rüzgâr esiyor ki, geleceğimiz gençliğimiz teslim edildi yobaza, softaya…
Ayasofya potada, Haham Başı’nın torunu Kur’an’da…
Kısaca, “bir başkadır benim memleketim”
İnsanlık çoktan ömüş…
Buyrun cenaze namazına, bir de ruhuna Fatiha okuyabiliyorsan…
Ne mutlu sana!  

Hiç yorum yok: