bir şair vardı, öğretmen

16 Ekim 2014

Macit CÜNÜNOĞLU
16/10/2014 07:56

     "Tanrı Türkiye'yi korusun!"

A+
A-
Amerikan filmlerinin ortak bir özelliği de Hristiyanlık propagandası yapması…
Hemen hemen her filmde illâki kilise olacak ve bu bağlamda da İsa, Papaz,
Rahibe sürekli fonda yer alacak…
Zaten dolarlarının üzerinde de 1955’ten beri “Tanrıya güveniyoruz” yazıyor…
Ve genellikle film kahramanları “Tanrı Amerika’yı korusun” diyerek kutsal
mesajlarını satır arası sokuşturuyorlar!
Sokuştursunlar bakalım, almışlar tanrıyı arkalarına; sicili bozuk kanlı bir tarih yaratmışlar…
Nasıl mı?
Fazla lâfın lüzumu var mı, işte Kızılderililer, genç kıtadan kökünü kazımışlar…
Öyle az buz değil, 50-60 milyon insandan söz ediyoruz…
Neredeyse II. Dünya Savaşı’nda yitirilenlerin sayısı kadar.
Ya kölelik düzenleri…
Afrika’nın anasını bellemişler, siyah insanın emeğini dibine kadar sömürerek
bugünkü Amerika’yı ortaya çıkartmışlar…
Cicili bicili pırıltılı, göz kamaştıran!

Yine de günahlarıyla sevaplarıyla geçmişleriyle yüzleşmekten geri durmazlar…
Cüretkâr, sağlam filmler üretirler.
Örneğin “Kurtlarla dans” bir başyapıttır…
Beyaz adamın Kızılderili son kabileyle kavgasını sergiler…
Ve malum sonuç, söker atar anayurtlarından, topraklarından…
Hüzünlüdür finali, ayrılış sahnesi insanın derinliklerine işler…
Ve nemlenir gözler…
Çünkü anlatılanlar çaresiz insanın hikâyesidir…
Her kıtada rastlanan!

Evet, sinemayı severim, ayrıca Amerikan filmlerine düşkünlüğüm var…
Bir Orson Welles’i, bir Kayserili Elia Kazan’ı nasıl unuturum…
Usta yönetmenlerdir, sabun köpüğü filmlere imza atmazlar…
Çektikleri filmler toplumsal sorunları işler, emeğin dünyası vardır…
Kısaca kendimi bulurum, üreten yaratan sınıfın kavgasında…
Bazen Guguk Kuşu olurum, zır deli, kurulu düzene isyan eden…
Ne de güzel oynamıştı Jack Nicholson
Bıkmadan usanmadan yılda bir kez muhakkak seyrederim…
Her seferinde ayrı bir tat, ayrı bir lezzet…
Hayâl dünyası işte, yaşasın sinema, iyi ki var…

Derken Doğan Güreş gelir aklıma…
Dün ölen Paşa, bir döneme damgasını vuran…
Artık “Şakşakçı” mı dersiniz, “etekli” mi…
Faili meçhul binlerce cinayetle anılan…
Hakkın rahmetine kavuşmuş, eğer varsa ilâhi adalet…
Bu dünyada hesap soramadık, dilerim sırat köprüsünden düşer de…
Cehennem ateşlerinde kavrulur, âmin!

Evet, eli kanlı Paşa’nın bir filmi çekilemez mi?
Madem mevzu sinema, neden olmasın?
Hazır ileri demokrasi koşullarında da yaşıyoruz, fırsat bu fırsat…
Senaryoyu ben yazarım…
Tesadüf bu ya, haftaya Cuma, değerli yönetmen Ömer Uğur’la
mangal partisinde buluşacağım…
Okuldaşım, bir teklif götüreyim, bakarsınız kabul eder…
Genç kuşaklara hediyemiz olur yakın tarihimizin arka plânı…
Daha şimdiden heyecanlandım...
Bekle beyaz perde, geliyorum…
Ya danışmanımız kim olacak?
Biliyorsunuz bu işler moda...
Tahminimce bizleri kırmaz Tansu Abla (Çiller)...
Uzanıveririm Yeniköye, çalarım köşkün kapısını...
Nasılsa Eniştemiz Uçuran Özer, komşusu Mehmet Barlas...
Hep beraber otururuz pazarlığa...
Bu kadro parayı da vatanı da milleti de aynı derece sever...
Parça başı anlaştık mı eteklerindeki taşları birer birer döker...
Filmimizde de karanlıklar çıkar aydınlığa...
Öyleyse bir kez daha yaşasın sinema...
Söz, senaryoda “Tanrı Türkiye’yi korusun” repliğine de sık sık yer vereceğim...
Kimden mi?
Kimden olacak canım, giden paşadan değil elbet...
İzini sürenlerden, bir de en tepedekinden!

Hiç yorum yok: