bir şair vardı, öğretmen

01 Ağustos 2014

Macit CÜNÜNOĞLU
01/08/2014 11:55

                  Anılar...

A+
A-
Çocukluk anılarım, 50’li yılların ortaları.
Babamın işi gereği Samsun’da oturuyoruz.
Tesadüf bu ya, ev sahibimiz 12 Eylül anayasasının mimarı
Orhan Aldıkaçtı’nın ailesi…
Beş altı yaşlarındayım, evin bahçesinde manolya, portakal ağaçları...
Kiliseye yakın, balkonundan deniz gözüküyor, Karadeniz, hırçın deniz!
Büyüklerimiz kulağımızı çekip tembihte bulunmuşlar:
“Kilisenin yakınından geçmeyin, kolunuzdan tuttukları gibi sizi içeri çekerler,
yok olursunuz!”

Demek ki 6-7 Eylül olaylarının derin izleri ta Samsun’a kadar ulaşmış…
Ne kadar ürkütücü bir durum, bizden olmayana karşı nefret tohumları ekmek…
Ve bu söylemi geliştirip bugünlere gelmek…
Yüzde doksan dokuzu Müslüman toplum yaratmak…
Gurur duyulan bir tablo, güle güle kullan siyaset…
Hayırlı işler Türk-İslâm sentezine kurban edilen ülkem…
Lâkin geride kalan yalnızca utanç!

Dönelim anılara…
Zeki Müren’in yeni yeni parladığı devirler…
Manolyalar koklanmaya kıyılamıyor, iklim yumuşak…
Kent merkezindeki park daima kalabalık, parkın önü deniz…
Hani fotoğraf çektirilen mekân, Samsun’un simgelerinden…
Şaha kalkmış at, tenasül organındaki damarlar âdeta çatlayacak…
Üzerinde asker üniformalı M. Kemal, davranmış kılıcına…
Avusturyalı heykeltıraş öylesine sahici yapmış ki…
Bir kez daha yaşanıyor Kurtuluş Savaşı, her yer 19 Mayıs…
Tazeleniyor duygular, “savulun Türkler geliyor!”

Liman (moda deyimle marina) parkın komşusu…
Tahta bir iskele uzanıyor denize, üzeri hareketli…
Daha karayolu keşfedilmemiş, deniz en önemli ticaret yolu…
Koca koca yelkenliler, motorlar mal boşaltıyor.
Açıkta bir yolcu gemisi, T.C.nin, kayıkla yolcular transfer ediliyor karaya…
Hayâl gibi, sanki ortaçağdan fırlayıp yirminci yüzyıla akan bir fotoğraf…
Ve iskelede bir lokanta, adı: Deniz Restoran…
Babamın sıkça uğradığı sığınak…
Ağaç kazıklar üzerinde, koskoca bir platform…
Masalar çoğunlukla dolu, bembeyaz örtüler, bez peçeteler…
Ne güzel de katlamışlar!
Balıklar henüz buzdolabıyla tanışmamış, taze taze pişirilip servis ediliyor…
Domatesler mis, hıyarlar bir başka lezzet.
GDO keşfedilmemiş, organik yaşanıyor sevgiler, aşklar.

Fonda bir müzik sesi…
Sözlerine dikkat kesiliyorum, söyleyen Zeki…

“Beklerim her gün bu sahillerde mahzun böyle ben
Gün batar kuşlar döner dönmez bu yoldan beklenen
En nihâyet anladım yokmuş gören hatta bilen
Gün batar kuşlar döner; dönmez bu yoldan beklenen.”


Babam Karadeniz’in sonsuzluğuna dalıp gitmiş…
Annemin gözleri nemli…
Hüzzam nağme işlemiş yüreğime…
Ayrılıyorum Samsun’dan, İstanbul’da bir balkon…
Karşımızda Marmara; Kalamış’ın Moda’nın ışıkları…
El sallıyor Ada vapuru…
Ağabeyimin usta parmakları dolaşıyor udun klavyesinde…
Yine aynı şarkı:

“Beklerim her gün bu sahillerde…”

Nedendir bilinmez, bugünlerde ziyadesiyle hüzünlüyüm…
Yaş derseniz yaş değil, daha genciz…
Geçenlerde bir yakınımdan duydum, 32 doğumlu bir siyasî büyüğümüz
onuncu kez milletvekili olmak istiyormuş…
1922’li Elekdağ’dan boşalan kontenjana…
Neyse, umarım sıkıntılarım geçicidir…
Şifa niyetine tekrar sarılayım müziğe, sevdaya, İstanbul’a…
Ve anılara…
Öyleyse okurların hoşgörüsüne sığınarak yazıya, yazmaya devam…
Saygıyla…

Hiç yorum yok: