bir şair vardı, öğretmen

28 Ağustos 2012

Vincent van Gogh


 
Boşlukta yankılanan silah sesi…
Sol memenin altından girmiş kurşun.
Yaralı Van Gogh, kan içinde gömleği.
Hiçbir şey olmamış gibi dönüyor oteline, sessizce.
İki gün sonra kardeşi Theo’nun kollarında geliyor ölüm…
Çılgın yürek durmuştur artık, tarih: 29 Temmuz 1890.

Vincent kadar çok konuşulan, insanlığın ilgi odağı olmuş
başka ressam var mıdır?
Hiç sanmam, o sıra dışı, tek, kutup yıldızı.
Cézanne resimlerine bakıp: “Bunlar deli saçması” diyor.
Farkında olmadan gerçeği söylüyor.
Çünkü Van Gogh dâhiliğinin yanı sıra deliydi; şizofren, saralı, manik depresif.
Aylarca tımarhanede yatmıştı.
Ressam dostu
Gauguin ile girdiği bir tartışma sonucu kulağını kesip
fahişe arkadaşına göndermişti, uçlarda yaşamak alışkanlığıydı.

Hayata dindar başladı, babası gibi papaz olmak istiyordu…
Beceremedi, misyoner oldu.
Dâima yoksulları emekçileri sevdi…
Maden işçileri, tarlada çalışanlar yoldaşıydı.

Ancak tanrı o’na göre değildi, bir türlü barışamadı…
Nihayetinde dinsizliği seçti.
Ve ışığa, renge, resme tapan insanın kısa hayat serüveni…
Yüzlerce tablo, başyapıt, hiçbiri karşılık bulmayan…
Ne kadar acı, kardeş yardımıyla yaşamak!

Halbuki adı Vincent, zafer demek…
Kendinden önce doğan ölü kardeşin adı!
Kolay mı böylesi ağır yükle yaşamak?
Fakat tek bir tutkusu vardı; resim yapmak, kimseyi taklit etmeden…
Derdi Van Gogh’u yaratmaktı.

Elinde fırçası, otuz yedi yıllık macerasında…
Tuvali, boyaları, kalemleri…
Âdeta dans ettiriyor renkleri, tuşları imzası.
Bilhassa sarı, kırmızıyla yeşilin isyanı…
Kan damlayan yüreği paramparça, fırtınalardan süzülüp geliyor beyni…
Gökyüzünden, güneşten, yıldızlardan yola çıkmış…
Gecenin karanlığında ışık arayan insan…
Yalnız, aç ve sefil, başkalarının gözünde değersiz ürettikleri…
Bir tek kardeş, Theo’yla süren dostluk dayanışma gerçek.
Hazin, eserleri insanlık var olduğu sürece yaşayacak olan ressamın hâli.

19. Yüzyıl deyince nedense aklıma Van Gogh gelir…
Onca bilimsel devrime, edebiyata, felsefi akımın doğup gelişmesine rağmen…
Sanatın doruklarıdır, yirminci yüzyılı hatta çağımızı besleyecek olan.
Picasso süzülüp çıkar karşımıza, faşizme direnen…
Bizden Nazım, Şili’den Neruda, kuzeyden Mayakovski, Gorki daha niceleri.

Fakat Vincent bambaşka…
O deli o deha, yarattığı eserleriyle gönüllerimizi ruhlarımızı fetheden…
Ölümünden sonra her bir tablosuyla yüzlerce zafere imza atan…
Eşsiz varlık…
Biricik, insanlığın yüz akı.
Kavruk yaşadı, savruldu, şikâyet etmedi…
O’nun için hayat resimdi, renkti, ışıktı…
O insanın özüydü…
Düşünen, üreten, yüksek ahlâkla donanmış beyniyle yalnızlığı seçen…
Belki Kafka, belki Tanrı!
Kimbilir?

Adı: Vincent, zaferin ta kendisi, ruhlar âleminin gerçek temsilcisi…
Yıldızlı gecelerin en parlak ışığı…
İyi ki doğdun, yaşadın, sana bakıyorum her zaman…
Resimlerinde sen varsın…
Sevgili Van Gogh, çok yaşa, seninle olmak...
Güzelden de öte, sonsuzluğa yolculuk!

Macit Cününoğlu

Hiç yorum yok: