bir şair vardı, öğretmen

21 Ağustos 2012

Ağustos sıcağında...

.

1939 Ağustos’undan durduk yere söz etmek ne kadar anlamlı?
Ancak fi tarihinden Sümerlerden bahsetmiyoruz, şunun şurasında 73 yıllık hikâye!
Aşağılık Hitler’in iktidarı sağlamlaşmış…
Leblebi çekirdek niyetine Avusturya, Çekoslovakya’yı yutmuş…
Gözünü dikmiş Polonya’ya!

Lâkin bahane lâzım, niyet kötü…
Aynen kurtla kuzu misâli.
Açıyor tezgâhı, proje Himmler’in…
Sınır boyu; Naziler Polonyalı asker kılığında…
SS soyundan, basıyorlar ülkesinin gümrük binasını peşinden radyo istasyonunu…
Dokuz ölü, figüranlar toplama kampından, zehirlenmiş Yahudiler!

Almanlar katledildi” yalanıyla rezilce cesetler sergileniyor Dünya’da…
Coşuyor Hitler, aşağılanıyor günâhsız komşu.
Şartlar olgunlaşmış…
Çalınıyor savaş tamtamları.
Ordular ilk hedefiniz Polonya…
Tarih:1 Eylül 1939
Başlıyor insanlığın gördüğü en kanlı savaş.
Ve geride kalan: 50 milyon ölü, milyonlarca sakat!

O nedenledir ki 365 gün içerisinde “1 Mayıs” ile “1 Eylül”ü çok severim…
İkisi de bayramdır, birincisi emeğin ikincisi barışın.
Emekle barış ne çok yakışır…
Havadır, sudur, ekmektir, insanlıktır, onurdur.

Antep’i düşünüyorum şimdi…
Yanarak, parçalanarak toprağa düşen dokuz can…
Uluslararası kanlı senaryoların bir parçası mı?
Cami duvarına işemeyeceğine göre Esad…
Meselâ “özgürlük” müptelâsı gûruhların marifeti mi?
Neden olmasın, ortam müsait, “hava kurşun gibi ağır…”
Mezarlıklar doymuyor taze bedenlere!

Ayrıca kan üzerinden beslenen o kadar çok sırtlan var ki…
Türkiye-Suriye sınırında bombalar patlarsa kalleşce…
Sloganlarımız hazır; “En büyük Türkiye, yaşasın Padişah”…
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez”, “Feda olsun üç-beş Memed”.
İddia ediyorum, kötü yönetiliyor Türkiye…
Hem de kısa tarihimizin göremeyeceği kadar.
Öyle bir coğrafyadayız ki, düştük belâya, dalaşmadığımız komşu kalmadı.
Körebe oynuyoruz gözümüz bağlı…
Sağımız solumuz düşman, dokunduğumuz Esad, yıkılsın karşımızdan!


Sizi bilmem ama benim tahammülüm kalmadı…
Rahmetli Menderes bile bunlar kadar Amerikalı olmadı…
Zaten o yüzden ipi boyladı…
Kurtuluşu aramıştı son zaman…
Yollara düşüp soluğu almıştı Moskova’da…
Noktayı koydu 27 Mayıs, ölüm fermanın altında Beyaz Saray’ın imzası vardı!

Evet, karanlık bir iklim…
Başta Hitler’i, alçakça oyunlarını yazdım…
21. Yüzyıldayız…
“Tarihin tekerrürü” aptallar…
Dünü sorgulamayan anlamayanlar için.
Yitirdiğimiz dokuz can’dan ders almıyorsak…
Daha çok gider; 9 değil 99, dokuz yüz doksan dokuz can…
Ankara efendilerine saygısızca arz olunur!
Bitsin bu travmalar, barış gelsin topraklarımıza” dersek…
Sesimizi duyan var mıdır?


Macit CÜNÜNOĞLU

Hiç yorum yok: