bir şair vardı, öğretmen

12 Ağustos 2012

Macit CÜNÜNOĞLU

Paşalar!


Bir tarihler paşayla yarbayın tavla oyununa şahit olmuştum…
Paşa “Tuğ”luktan emekli…
Olsun, unvanı "Paşa” ya!
Eziyor subayı, kural falan tanımıyor, gelen zarı da oynamıyor…
Pullarını neye ihtiyacı varsa ona göre hareket ettiriyor.
Sonuç malûm, garibim 5-0 nakavt!

Bu hatıram Pamukoğlu’nu izledikten sonra aklıma geldi…
Şöhretli Tümgeneral emeklisi.
Sahi, “Or”luğa neden gidemedi?
Hâlbuki yalnız ünlü değil bir çuval da madalya sahibi…
Üstelik kahramanlıkları dillere destan.
Kimbilir, demek ki YAŞ uygun görmemiş…
Hikmetinden suâl olunmaz, ne eylerse güzel eyler kurmaylar!

Geçmişte görülmüştü…
Neydi “Tak-Şak”çı?
Evlere şenlik, gazeteciler etek bile giydirmişti!
Ya soyadı Küçük icraatları büyük olan?
Böylesi varlıklarından hâlâ irkilirim…
Bilhassa vatan sevgilerinden!

Neyse, medyanın bilhassa ekranların gülü Pamuk Paşa’yı gördükçe...
İçimi derin bir hüzün kaplar.
Tavlacı, tamburacı generallere uzanırım…
Düşünürüm, çıkamasam da işin içinden hep merak ederim…
“Nasıl bir duygudur rütbenin ağırlığı?”
“Zor mudur taşıması?”
“Mikrofonların, kameraların, tv’lerin pasaportu mudur yıldızlar?”

Ve uzaklara çok uzaklara giderim…
Doğduğum, ilk gençliğimi yaşadığım topraklara.
Karşıma Mustafa Kemal çıkar.
Osmanlı paşası, Padişah komutanı…
Aylardan Haziran…
İşgâl altında anavatan.
Yaş: 38… Umurunda mı rütbe şan şöhret unvan…
Tek bir hedef var; kurtulacak vatan.
Devam etmeyelim, gerisi zaten bilinen hikâye.
Ancak asıl derdimiz paşalık müessesi.

Gelişkin toplumlarda bu kadar çok mudur kurmay kadro?
Varsayalım ki sürüsüne bereket.
Peki, ya vatanseverlik?
Bu bağlamda darbeseverlik…
Demokrasiye sırt dönmek…
Hele solcudan, zinhar nefret etmek!

Merdiven dayadım yetmişe…
Altmıştan postmodernine..
Alayını yaşadım darbelerin…
Gülenini ağlayanını gördüm…
Kavrulanlara sürgünlere sönen ışıklara tanık oldum…
Anlıyorum ki kafa aynı kafa…
Siyasete tepeden bakmak, ülkenin patronu olmak…
Tanrı aşkına susun paşalar…
Biz de hoşnut değiliz gidişattan…
Lâkin halkımıza güvenmek lâzım.

Elbette vakti zamanı gelecek…
Önce sarsılacak hünkâr sonra tarihin karanlığına postalanacak…
Emin olun, çağımız 21.yüzyıl…
Bilgi çağı iletişim çağı…
Umut ne kışlada ne camide…
Gelecek M.Kemal’in çizdiği yörüngede...
Ah bu gerçeği bir kez olsun anlasalar!

www.gazetemen.com

Hiç yorum yok: