bir şair vardı, öğretmen

06 Aralık 2011

"Klerikalizm!"



Marx Öldü
Yaşasın Klerikalizm!
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra teknolojik açıdan kat edilen mesafeyi
insanlığın geride bıraktığı tüm yüzyıllardan üstün görürler.
Herhalde dünyaya sığamayan insan soyunun uzaya açılması ve bilgi
çağına geçmiş olması nedeniyle böyle bir yargıya varılmıştır…
Kim bilir, belki haklıdırlar!

Ancak tarihsel perspektiften bakıldığında “ateş-tekerlek-barut-buhar enerjisi ve elektrik” birer kilometre taşıdır dersem yanılmış olur muyum?
Düşünsenize enerjisiz hayatı, işte o zaman insanoğlu Sümer kentlerini
özlemezse gel yanıma! Zaten günümüzde –bilhassa İstanbul’da- modern
hayat mı yaşanıyor, ortaçağ mı o da belli değil!

Her neyse, benim üzerinde durduğum asıl mesele yakın tarihimiz…
Daha açıkçası 61 Anayasası’yla başlayan aydınlanma devri.
Halkımız özellikle gençlik kitapla tanışmış, yayımcılık nerdeyse
bulvar sinemacılığının popülerliğine ulaşmış.

Pıtrak gibi kurulan onlarca yayınevi, basılan on binlerce kitap…
Bir o kadar da kitapçı, hatta minik AVM’ler türünden pasajlar oluşmuş!
Aman tanrım, herkes Politzer’in “Felsefenin Temel İlkeleri”ni okuyor…
Ağır abilerin elinde Marx’ın başyapıtı “Das Kapital”…
Harıl harıl “artı değer” formülü üzerine çalışıp kapitalizmin somut şartlarının
somut analizini yapıyorlar! Ne güzel, yüz yıl gecikmeyle de olsa
dünya yeniden keşfediliyor, “yaşasın sosyalizm” yaşasın aydınlık gelecek!

İşte böylesi koşullarda Nietzsche, Hegel, Engels, Russell okumayanı dövüyorlar.
Dikkâtinizi çekerim, anlamaktan değil okumaktan söz ediyorum!
Sanırsınız antik Yunan çağındayız, gençliğin tamamı Sokrates-Platon-Aristoteles’in öğrencisi! Okulların yatakhanelerinde bulunan çelik dolaplardan taşıyor dergiler, kitaplar.

Bu arada imdada yetişiyor ûstâd Orhan Baba! Arabeskin kralı değil canım,
felsefeci Orhan Hançerlioğlu… Yetmiş yılında “Remzi”den piyasaya çıkıyor
aydınlatıcı, öğretici eseri, adı: “Felsefe sözlüğü”. O zamanlar öz Türkçecilik moda…
Hocamız da uymuş kervana, diyalektiğin adı olmuş eytişim, materyalizm de özdekçilik…
TDK fabrikasyon sözcük üretiyor, bırakın yabancı dil bilmeyi divan edebiyatıyla,
Şinasi’yle, T.Fikret’le yetişmiş nesiller olduğumuz için ne işe yaradığını
bilmesek de “ampirizm”i, “determinizm”i zor telaffuz ediyoruz!

İşte, bu duygular içinde tarihçi Halil İnalcık hocamızın makalelerinin toplandığı
“Doğu Batı” kitabını okuyorum (baskı:2005 yılı) ve satırlar arasında kullandığı bir kavram
dikkâtimi çekiyor; “Klerikalizm”… Hayret! Nasıl olmuşsa ilk kez duyuyorum!
Halbuki dedemin adını bilmem Marx Amcamın yedi ceddini bir çırpıda sayarım(!)
Fakat otoriteler tarafından tarihin kutup yıldızı kabul edilen İnalcık Hoca
bu kavramı öyle bir yerde kullanmış ki; nereye çekersen çek.

Kitaplığımın en değerli eseri sözlüğe baktım şaşırmadım tabii…
Elbette kapitalizmin icadı, yani Hıristiyan işi…
Lâkin enteresan olan –felsefe sözlüğüne göre- kapitalizmin pazarlanmasında,
yerleşmesinde dinden yararlanıp iktidarın ele geçirilmesi ve kök salınmasıymış.

Gördünüz mü “Klerikalizm” denilen kâfirin yaptığı işi?
Bir taraftan kapitalizme hizmet ediyor, diğer taraftan inancı istismar edip
siyasete alet ediyor. Fransız devriminden sonra ortaya çıkmış mendebur…
Ve dalga dalga yayılmış kapitalizmin metastaz yaptığı ülkelere.
İhtiyaç duyulduğunda sıkça başvurulan bir metodmuş!

Doğal olarak aklıma ülkem geldi, peşinden Arap Baharı, Tahrir meydanı…
Fas’taki seçimler, Mısır’da iktidara yürüyen “Müslüman Kardeşler”…

“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diyen Hz.Âli’ye
mübârek Aşure ayında dualar gönderdim…
Rahmetli Hançerlioğlu’nu da saygıyla anarak İnalcık Hocamıza uzun ömürler diledim.

Not: Bugünden itibaren başını ezmek için “Klerikalizm”in peşine düşüyorum…
Yerini gören bilen olursa insaniyet namına lütfen beni feysbuktan tıklasın! 

www.gazetemen.com

.

Hiç yorum yok: