Evvelki günkü yazımda söz verdiğim gibi Amasya
mahallelerine Savadiye’den giriş yapalım.
“Neden Savadiye?” sorusunun cevabı ise çok basit.
Çünkü ata ocağım Gümüşlü de doğdum, ancak anne tarafından
dedemin evi Savadiye’deydi.
Annem Selanik göçmeni, 1912 yılında, I. Balkan Savaşı’nın
başladığı yıl nenemin kucağında 40 günlükken Anadolu’nun
yollarına düşmüş.
Ve kader O’nu Amasya’ya kadar sürüklemişti.
Maceranın ayrıntıları hazin bir hikâye ama o da başka bir
yazımın konusu olsun.
Tabii Amasya o devirlerde de önemli bir Osmanlı sancağı.
Savadiye de en eski mahallelerinden biri.
Özellikle Ermeni vatandaşlarımızın iskan ettiği mevkii.
Örneğin “Amasya’nın dikenleri” adlı biyografik romanın
kahramanı “Ester” o sokakların çocuğu.
1900 doğumlu, ve gözyaşlarıyla okuduğum bir devrin hatıratını
birinci elden kızı Margaret aktarıyordu.
Neyse, özellikle dokuz yaşımda babamı kaybettik sonra
Savadiye ile ilişkim yoğunlaştı.
Faytoncu dayım İskender üreme faaliyetini otomatiğe bağlamış,
iki yıl da bir çocuk sahibi oluyor...
Kazaya kurban gidenler hariç sayı altıya kadar ulaşmıştı.
Böylesi bol çocuklu ortamı kim istemez?
Lokman dağına doğru her sene genişleyen bahçesi,
teraslama metoduyla beş kata kadar çıkmıştı.
Envaı çeşit meyve ağaçları, domates biber patlıcan ibadullah…
Görkemli ceviz ağacı alabildiğince cömert, dut ağacının dibi de,
aile mezarlığı!
Şöyle ki; şu veya bu nedenle yaşama şansı bulamayan düşük
bebeler büyük bir ciddiyetle yapılan cenaze töreniyle
toprağa burada defnediliyordu.
Netice itibariyle pembe bir hayat…
Ve dayımın içki sofrasında abası annemle (7 yaş büyük)
saatlerce süren memleket sohbetleri.
Toprak çekiyor işte, anacığım ne zaman bir Rumeli türküsü
duysa gözleri dolardı…
Hele hele de: “Yanıyormuş yeşil köşkün lambası…”
O’nu yer bitirirdi.
Bu arada Özel İdare memuru Ahmet abinin annesi Emiş aba
mahallenin büyüklerinden biriydi.
Müthiş bir hafızası vardı, annemden söz ederken dünkü
çocukmuş gibi “ne yapar Ava?” derdi.
Bir de Hüseyin ağanın dillere destan bahçesi vardı…
Dağın eteklerini çevirmiş, aksi mi aksi tavırları
toprak ağası edasıyla yanına yanaşılmazdı.
Ama İskender dayımdan çekinirdi.
Evet, Savadiye Amasya içinde apayrı bir dünya.
Aynen Dere mahalle, Kuba gibi.
Muhacir ağırlıklı; kent mütegallibesine, eşrafına fiziken
tepeden bakan yoksul insanlar topluluğu…
Ama çalışkan, fevkalâde ahlâklı, müteşebbis, okur yazarlığa meraklı…
Ve hepsinden önemlisi de yerli ahaliye entegre olama çabası
takdire şayan.
Son söz olarak da ben de diyorum ki, Amasyalı bir baba ile
Selanikli ve de asil bir anneden doğmayım…
Ne mutlu bana.
Macit CÜNÜNOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder