bir şair vardı, öğretmen

05 Şubat 2015

Bırakma beni!











Güneşli bir İstanbul sabahı...
Fırsat bu fırsat...
Yağmurlu ve soğuk kış günlerinden sonra yollara düşmeli.
Ama nereye?
İstanbul denilen sihirli şehirde gezilmedik mekân, görülmedik köşe mi kaldı?
Olsun, hele bir niyet edelim, gerisi kolay...
Ki burası kadın gibidir...
Yeter ki arzula, daha keşfedilecek çok duygu var.

Ne de olsa vakti zamanında felsefe okuduk...
Yarım yamalak Heraklit öğrencisi sayılırız.
Özellikle aynı suda iki kez yıkanılmayacağını bilenlerdeniz...
Ayrıca çağımızın yükselen değerlerinden Osho ile beyinsel akrabalığımız...
Buda ile dostluğumuz, Brahma ile kardeşliğimiz...
Tao ile muhabbetimizi, Konfüçyüs ile selâmımız var...
Bu kadar zenginlik arif olana yetmez mi?

Bir de volkmenimizde Beethoven...
V. Senfoni...
Avrupa’da Napolyon rüzgârı esiyor...
Viyana işgal edilmiş, bestecimiz hasta, sağırlık belasıyla uğraşıyor...
On dokuzuncu yüzyılın başları...
Ve bir şaheser çıkıyor ortaya...
Yıl: 1808...
Dört bölüm...
Her biri insanın derinliklerine işliyor...
Belki de İstanbul’a yakışıyor...
İnişler, çıkışlar...
Yumuşacık dokunuşlar...
Ve öfkeye dayalı haykırışlar...
Az ötede Doğu Roma (Bizans)...
Yorgun kalbi Ayasofya...
Karşısında Ceneviz dukalığı...
Galata kulesi insan yükü...
El sallıyor martılara...
Pera her zamanki gibi alımlı, işveli, davetkâr...
Belki de cennetin pasaportu...
Bekle beni canım İstanbul...
Birazdan koynundayım...
Sar, sarmala...
Kucakla, bırakma beni!

Macit CÜNÜNOĞLU
.

Hiç yorum yok: