bir şair vardı, öğretmen

21 Eylül 2012

Macit CÜNÜNOĞLU

    İstanbul'da Sonbahar!

 
 
Karayelle deniz nihâyet buluştu, dalgaların köpürmesi yakındır.
Güneş kabuğuna çekildi, yakıcı sıcaklardan sonra hoşgeldin sonbahar.
İstanbul’da hazan mevsimi ayrı bir güzel, gri havalar yalnız hüzünlerin
tetikleyicisi değil, derin duygulara yolcuğun da habercisi.

Düşünürler; “kavrama ve algılama” yeteneğini, insanın
doğuştan kazandığı temel özelliklerinden sayarlar.
Hayatı boyunca gerçeklerle yaşayan insan, hafıza dediğimiz kayıtçısı
sayesinde geçmişle bağı kopmadan yolculuğuna devam eder.

Lâkin gerçeğin iki yüzü vardır; güzel ve çirkin.
Ancak insan genellikle güzeli hatırlamakta ustadır, çirkinlik ise
unutkanlığın kurbanı olarak sinsice varlığını sürdürür…
Aynen Çamlıca gibi!

Okurlarımız bilirler, gezmeyi seven biriyim, bilhassa yürümeyi.
Son kurbanın son nefesini vermeden önce nabzını tutayım istedim…
Ve bu niyetle tırmandım Çamlıca’ya
Yahya Kemâl ûstâdımızın şiirler yazdığı…
Veli’nin oğlu Orhan’ın gözlerini kapayarak dinlediği “Aziz İstanbul” tepesine!

Bir de ne göreyim -ki onlarca gezmişliğim var- bir dönemin ayak izleri…
İmza Bedrettin Dalan, hani şu Ergenekon uçağıyla buharlaşan…
Devasa bir otel kalıntısı, ilk kat tamamlanmış, demir filizler gökyüzüne uzanıyor…
Korozyon var ama umut dünyası…
Elbet bir gün esaretten kurtulup görkemli kimliğine kavuşacak!

Aslında ne de yakışır Çamlıca’ya; bir tarafta cami, eteğinde otel…
Biri ibadetin diğeri turizmin hizmetinde!
Peşinden TOKİ, kes çamları, al sana rezidans soslu çılgın proje!

Evet, talan var talan…
Dalan’la başlayıp süren, parça parça yok edilen vatan!
Bin kocadan kalan dul kadının hazin maceraları…
Son kiracısının ellerinde perperişan…
Ne halk farkında, ne siyaset!

Gözü açık gitti arkadaşım Çelik Gülersoy
Hep söylerdi; “umudumu yitirdim, bu topraklar bu zihniyete lüks!”…
Ne kadar haklıymış, son kalelere barbarca saldırıyorlar…
Başlarında kubbe, ellerinde minare, otel de olsun hamam da…
Maksat cukkalar dolsun, maneviyat her zaman kullanılan enstrüman!

Maalesef geçeğin iki yüzü var; biri güzel diğeri çirkin…
Alıştık, alıştırdılar üç kuruşluk çıkarlar uğruna çirkinliklerle yaşamaya…
Gelinen manzara ortada, Mimar Sinan camii Ataşehir’de, komşusu gökdelenler…
Gülersoy önderliğinde Turing kurumunun eserleri de yaşıyor…
Geçmişle bağın en zarif örnekleri, tarihsel dokusuyla ruhumuzu okşuyor.

Yeni proje Taksim, Ankara’dan çığırıyor hünkârımız; “Sıradaki gelsin”…
Emir büyük yerden, mabet yapılacak tez zamanda…
Daha düne kadar İstanbul’un suyunu taksim edermiş Taksim…
Ya şimdi; inanç sömürücüleri Taksim üzerinden halkı bölüyorlar.
Ondan sonra da lâf çakıyorlar birilerine; “Bölücüler” diye…
Halbuki son on yılda bölüp parçalanmayan ne insanî duygularımız kaldı ne kentler…
Gerçeğin çirkin yüzü oldular…
Nasıl olsa; “hafıza-î beşer nisyan ile malûldür” diye!


www.gazetemen.com
 

Hiç yorum yok: