bir şair vardı, öğretmen

10 Şubat 2012

Gölpınarlı'nın penceresinden...

.

Abdulbaki Gölpınarlı
Abdulbaki Gölpınarlı “Din”i vücudumuzda dolaşan
hayatî sıvı kana benzetir.
Varlığını bilir dışarı akmasını arzulamayız.
Seküler hayatı ne kadar güzel özetlemiş.


On yıl önce Ukrayna’yı gezmiştim.
Kiev dahil gördüğüm önemli kentlerinde halk
kiliselere olağanüstü ilgi duyuyordu.

Daha açıkçası sosyalist sistemin çökmesinden sonra
din yükselen değer olarak hayatlarına tekrar girmişti.

Demek ki yetmiş yıl devletin ateizm pompalaması
yeterli olmamış, inancı kökünden kazıyamamıştı!
Gölpınarlı’nın belirttiği gibi kan organizmada
yeniden turlamaya başlamıştı.


Bir de dinin siyasileşmesi sonucu inancın bünyeden
taşıp gün yüzüne çıkması var ki, kanın fışkırmasıdır.
Bu olgu çoğu ülkede dinsel hayatın (şeriat) temel kuralıdır.


Bugünler de tartışılan konu bu değil mi?
Tanrı ile birey arasındaki köprü “din” siyasileşip
günlük hayatımıza etki edecek mi?

Başbakan öyle lâflar sarf ediyor ki ahlâkı inanç üzerinden açıklıyor.
Benzer bir değerlendirmeyi de sitemizin değerli yazarı sayın Nakay yapıyor;
“Allah korkusu olmayandan korkarım…”.
Anlıyorum ki Erdoğan ile Zuhal Hanım “Allahsızları” sevmiyorlar!


Bırakalım dünya çapında olanları, ülkemizden iki tane örnek vermek isterim…
Ateist olduklarını her defasında vurgulayan rahmetliler Mîna Urgan ile Aziz Nesin.
Bence yüksek ahlâk sahibi şahsiyetlerdi.
İnsanlık âlemine yaptıkları olumlu katkılarda bilinen gerçekler.


Dolayısıyla ateizmi din, ideolojik disiplin olarak görmemek lâzım.
Stalin ve benzerlerinin zalimliği dinsizliğin ürünü değil, diktatörlüğün sonucudur.
Şeriatla idare edilen Müslüman ülkelerdeki örnekleri gibi!


Fakat çağımızda, özellikle endüstrileşme kentleşme sürecini
tamamlayamamış ülkelerde “din” sömürüden nasibini alan zayıf halka…
Aynen bizde olduğu gibi!

Demokrasi ve bu bağlamda laiklik prensiplerini içlerine
sindirememiş siyasilerin kaşıdıkları, kanattıkları ilk alan din.
Ve bu metod iktidara ulaşmada vazgeçilmez derecede cazip,
test edilmiş sonuçları kesin.


O nedenledir ki dinsel motifli tartışmalar prim yapıyor.
Bilhassa arkasını inanca dayayan siyasiler toplum katında yarışmaya
bir adım önde başlıyor.

Ayrıca durduk yere mi şiir okudu Başbakanımız…
Yıllar önceydi, belediye başkanıydı…
Yer Siirt, coşmuştu; “camiler kışlamız…” diye haykırıyordu!

İşte netice, işte iktidar!

Demokrasi, laiklik bu saatten sonra kanın sessizce akışını sağlar mı?
Hiç sanmam, ülkemizde İmam-Hatip’li olmak ayrıcalık…
Üstün sınıf, Osmanlının Enderun’u Sultanî’si!
Uhrevi dünyanın pazarlandığı, dünya nimetlerinin ıskalanmadığı
kapitalizmin hâkim olduğu yeşiller çıkmazı!


Haydi hayırlısı!

www.gazetemen.com

.

Hiç yorum yok: