bir şair vardı, öğretmen

29 Mart 2015

Lingo lingo şişeler!

Macit CÜNÜNOĞLU
29/03/2015 08:55

 

 
 
CHP’de bugün önseçim var...
İyi, güzel; vatana millete hayırlı uğurlu olsun.
Lâkin Sultanımızın sandığı kutsayan anlayışını öncelikle hatırlayalım...
Biliyorsunuz, ülkemizin nambır vanı “demokrasi eşittir sandık”
türünden veciz lâflar etmişti...
Biz de top yekûn karşı çıkmıştık...
Hatta o tarihlerdeki cumhurbaşkanımız Gül bile.
Haklıydık, çünkü sandık her daim adaleti, çok sesliliği temsil etmez...
Sadece araçtır...
Ayrıca sandığa kimin oy attığı da önemlidir...
İşte bu gerçekler ışığında bugün yapılacak önseçime gelelim...
Amacım karşı çıkmak değil, aksine sonuna kadar savunurum...
Lâkin bizzat şahit olduğum birkaç olayı paylaştıktan sonra.

Yıllar önceydi, yanılmıyorsam doksanlar...
Kadıköy’de fotoğrafçılık yapıyorum...
CHP yine önseçim yapacak...
Bu kez belediye başkanlığı için...
Selami kadim başkan, kökleşmiş, rakip tanımıyor...
Tanıdığım kadının biri de Fikirtepe’den türbanlıları getirip
ha bire vesikalık çektiriyor...
Dayanamadım sordum:
“Ne iş?”...
“Şey” dedi, “Selami Başkan için delege kaydı yapıyoruz”...
“Oy kullanacaklar da”
...
Şaştım kaldım ve acı acı gülümsedim...
Demek ki demokrasi dedikleri bu!

Tesadüf bu ya...
Dün de aynı konuda bir olaya şahit oldum...
Bu defa parti AKP...
Başına geleni aktaran kızımız Kayseri Erciyes Üniversitesi mezunu...
İstanbul’da yaşıyor...
Fakat bilgisi olmadan AKP’ye üye yapılmış...
Öğrendikten sonra da telaşa düşüp düzeltmek istemiş...
Ne de olsa evlâdımız ilerici, aydın...
Ayrıca O’nun için AKP’li gözükmek yüz kızartıcı davranış...
Aferin çocuğa, sağlam ve tutarlı...
Görüşmüş Kayseri ile...
Parti yetkililerinden aldığı yanıt:
“Islak imzalı dilekçe ile başvurun, istifanız kabul edilir”...
Bakar mısınız rezalete...
Üye yaparken imza yok...
“Düzeltin, silin” derseniz imzalı dilekçe...

İşte bu iki olay bendenizin sandığa olan güvenini sarstı...
İster CHP’de olsun, ister bir başka partide...
“Namus, ahlâk” denilen kavramlar zaten yerlerde sürünüyor...
Sandığa mı yansıyacak...
Tahminimce ne tezgâhlar dönecektir seçim atmosferinde...
Ne paralar uçuşacaktır havalarda...
Ortada milletvekilliği...
Ülkemizin en değerli en geçerli mesleği...
Diploma, bilgi birikimi, tecrübe, vizyon istemez...
Hele de vicdan...
Sahi, o ne ki?

En iyisi mi partilerden uzak durmak...
Alt üstü bir oy...
Seçim günü atarsın sandığa...
Veya hiç gitmezsin...
Kendi demokrasini yaşarsın ruhunda!
Kimin ne hâli varsa görsün...
Koyalım kırkbeşliği pikabımıza, eskilerden...
Sevgili okurlarıma gelsin...

“Giydiğim atlas
İğneler batmaz
Yar bensiz yatmaz hacı cavcav
Canıma değsin

Şişeler
Lingo lingo lingolik
Irakı mı içtin sen bensiz
Çamura mı düştün a densiz
Yar yar yar yar yar yar aman...”


İyi pazarlar efendim, neşeniz daim olsun...

28 Mart 2015

Her şeye rağmen!

 

Her şeye rağmen!
Macit CÜNÜNOĞLU
macitcununoglu@gmail.com
28 Mart 2015, 00:06
 
Dün 27 Mart’tı...
“Dünya Tiyatro Günü”nü idrak ettik...
Aslında ne tiyatro?
Hayat dönmüş maskaraya...
Başta AKP...
Oy veren pişman, bir de vermeyen!

Bu vesileyle Muhsin Ertuğrul üstadın bildirisini dinledim...
Yetmişli yıllar...
Ulusa sesleniyor:
“Kardeş kardeşi vurur mu?”Haldun Taner de yüz yaşına girmiş...
Değerli eşi insanlığa sesleniyor...
Yıl: İki bin on beş...

“Dünya hızla değişiyor. Ama insanın gereksinmeleri hiç değişmiyor.
Benzerliklerimiz ve farklılıklarımız, inançlarımız ve düşüncelerimiz,
bir anlamda zenginliğimizi yaratırken, aslında hepimiz, insanlık denen
bir ortak paydada buluşuyoruz.
Bu noktada herkesin sevgiye, anlayışa, barışa, yaşamı paylaşmaya ihtiyacı var.
Sevgiyle her şeyi kucaklamak için; karanlık değil, aydınlık gerek.
Bütün çirkinlikleri güzelleştirmek için, haksızlıkları silmek için, Aydınlık!”
Bense elimde udum, kadehim...
Bimen Şen’le hicaza uzanıyorum...

“Fîrkatin aldı bütün neşve-î tâbım bu gece
Ağlamaktan yine zehroldu şarâbım bu gece
Taştı peymâne-î gâm, kalmadı şekvâya mecâl
Mîhverimde dolaşır leşker-î endûh-î melâl
Hep senin aşkın ile böyle harâbım bu gece”...
Nurol üstadım, varol...
Seninle ulaştım sonsuzluğa...
Artık gündemimde ne siyaset var ne muhalefet...
Yalnızca martıları düşünüyorum.
Bulutlara karışan...
Yüreğime kanat çırpan...
Sevda yüklü, aşkla yoğrulan...
Epeyce hüzün taşıyan, derin acılarla kavrulan...
Ve yitip giden canlar.
Karmakarışık...
İnsanca...
Bana ait...
Beni ben yapan duygular, şarkılar...
Ve yalnızlık...
Ve de yarınlar...
İçinde inadına yaşama sevinci olan...
Hayâller, umutlar...
Her şeye rağmen!

27 Mart 2015

Tiyatrosuz hayatlar!

Macit CÜNÜNOĞLU
27/03/2015 09:06

 

 
 
“Hayat bir tiyatro”...
AKP’nin oyuncağı Türkiye’de ise müsamere...
İlkokullar da oynanan, tamamen eğlenceye dönük...
Akıl, mantık aranmayan...
“Bakara-Makara” türünden!

Bugün 27 Mart, “Dünya Tiyatrolar Günü”...
Ne güzel, 62 yılından beri insanlık bu günü kutluyor...
Lâf aramızda, bir tarihler ne çok tiyatromuz varmış...
T.C.’den söz etmiyorum canım...
Antik Çağ’dan...
Anadolu tiyatro kaynıyormuş, adım başı...
Onlarca, yüzlerce...
Ve halk eğleniyor, öğreniyormuş...
Kültür fışkırıyormuş doğasından!

Bazen düşünürüm; “dünyaya geç mi geldik?” diye...
Hiç fena olmazmış milattan önce yaşamak...
Örneğin Karya vatandaşlığı...
Başkent Halikarnas...
Aşk köşesi İasos...
Özgürlük Labranda, dağların tepesi...
Tanrı belli, somut...
Peygambere, halifeye lüzum yok...
Ne derse o...
Eros’u, Afrodit’i, Pegasus’u var...
Hele Dionysos...
En kralı...
Evet, evet...
Geç geldik gezegene...
Milattan önce altıncı yüzyıla uzanmalıydık...
Sokratesler gelecek az sonra...
Akademiyi kuranlar, kendini tanıyanlar...
Şimdiki gibi değil...
Bilgelik çağı!

Ayrıca ne anlar imamlar ordusu heykelden, tiyatrodan...
Bilcümle sanattan?
Varsa yoksa dertleri üremek...
Ve cihat kültürüne nefer yetiştirmek!
Dolayısıyla sıkıntılı iştir bu toplumda yaşamak...
Başta tiyatro yok...
Sağırdır, dilsizdir insan...
“7 Mart” kuru bir demeç, hoş bir davetiye...
Homeros el sallar antik çağdan...
Kıçıyla güler ağlanacak hâlimize...
Yüzyıllar ötesinden!

26 Mart 2015

"Yapma güzel!"

Macit CÜNÜNOĞLU
26/03/2015 08:00

 

 
 
“17-25 Aralık” hukukun dip yaptığı günlerdi...
Arınç ile Gökçek’in dalaşması ise zirve...
Çünkü bu ülkede orospuya “orospu”, hırsıza “hırsız” diyemezsin...
Muhataplar çirkefleşip ortalık kan gölüne döner...
İşte ispatı, işte manzara...
Aman ha, izlemeyen üzülmesin...
Tekrarı çoktur bu filmin!

Evet, yıllar önce Şadan Hocam söylerdi:
“Aşk bu değil
Yapma güzel...
Sen insanı güldürürsün...
Sen insanı güldürürsün...”


Aynen öyle...
“Demokrasi bu değil
Yapma AKP...
Sen insanı güldürürsün...”


Tabii şarkımız iktidara...
“Hırsızlık” üzerinden it dalaşı...
Ve cümle âlemin gözleri önünde...
Olacak iş mi?

Peki, bu rezillik sandığı etkiler mi...
Yoksa seçmenin iradesini teğet mi geçer?
Aceleye mahal yok...
Şunun şurasında “7 Haziran”a az kaldı...
Ak döt kara döt belli olacak...
Ve takke düşüp kel görünecek!

Ancaaak, belgeli hırsızlığın, rüşvetin yerel seçimlere bir faydası olmadı...
Aksine; onca ittifaka rağmen kol saati gösterdiler muhalefete...
Örneğin Ankara’da...
İstanbul gitti, Antalya gitti, Mersin gitti...
Onları da saymıyorum!

Lâkin tecrübeyle sabittir ki bu millet hırsızı sever...
Hadi bir adım öteye geçip iddiamı da ispatlayayım...
Katili, uğursuzu da sever.
Jet Fadıl’ı tanımayan var mı?
Mahkeme kararlı dolandırıcı ve de mahkûm...
Fakat millî iradenin teveccühü sonucu milletvekili...
Ogün Samast...
Beyaz bereli katilimiz...
Selfi yapmak isteyen milyonlar...
“Eline sağlık” diyen on milyonlar...
Dolayısıyla tuhaf ülkeyizdir tuhaf...
Korkarım 8 Haziran sabahı hırsızların borusuyla uyanacağız rüyadan...
Madrabazlar ordusunun balkon konuşmasını unutmadan!

25 Mart 2015

Selami!

Macit CÜNÜNOĞLU
25/03/2015 08:00

 

 
 
Eski bir asker “Özel harekâttan emekli olunmaz” gibi lâflar etmişti...
Ne kadar geçerliliği vardır; bilemem...
Lâkin bu veciz değerlendirme siyasete cuk oturuyor...
Bilhassa makam mevki kapmayı becerenler için!
Demek ki koltuk alışkanlığı bir virüs gibi bünyeye girmeye görsün...
İllâki bir yerlere gelinecek.

Bu mevzular aklıma nerden mi geldi?
Bizim Selami yüzünden...
Adam yirmi sene belediye başkanlığımızı yaptı...
Beş de başkan vekilliği...
Eder yirmi beş...
İyi süre değil mi; çeyrek yüzyıl...
En azından emeklilik açısından...
Fakat ne mümkün...
Sırada milletvekilliği tecrübesi var...
Olmazsa olmaz...
Muhakkak denenecek...
Ve büyük bir olasılıkla da zafere ulaşılacak!

Ne diyelim...
Yolu açık olsun...
Siyaset ve vatan ondan hizmet bekler...
Ankara’nın Melih’i varsa, İstanbul’un Selami’si var...
Örnek ve de önder politikacı...
Üstelik haza belediyeci...
Yani halktan biri, tabandan...
Delegeyi bilir, yakinen tanır...
Ve de keklik gibi avlar...
Öyle billboart afişlerine de gerek yok...
Bir çuval dolusu cukka...
Yeter ki namusluca dağıt...
Kesin sonuç...
Savulun parlamento: “Geliyor Selami Başkan!”

İlk seçildiği zamanları hatırlıyorum...
Nereden nereye...
“Benzin” destekli servetine diyeceğim bir şey yok...
Çalıştı, çabaladı...
Tutumlu çocuktur, alın terini biriktirdi...
Köşklere, ciplere kavuştu...
Kısaca Kadıköy’ün zengin sınıfına dâhil oldu...
Helâli hoş olsun...
Şimdi Ankara’ya el attı...
Yeni keşifler, yeni maceralar...
Yakışır haspama!

Peki, seçilir mi?
Bence garanti...
Çünkü bu zihniyet bizde olduğu sürece...
Baykal Antalya’da, Selami İstanbul’da...
Güle oynaya listelerin üst sıralarına tırmanırlar...
Ve Atatürk İlke ve İnkılâpları çerçevesinde ant içip
ülkenin kurtuluşu yolunda hizmete başlarlar...
Öyleyse lâfı daha fazla uzatmadan son noktayı koyalım:
“Yürüyün yavrum, kim tutar sizi!”

24 Mart 2015

Çürümenin çaresizliği!

Macit CÜNÜNOĞLU
24/03/2015 07:59

 

 
 
Berbat bir düet...
Öncelikle ahlâki değerlerden uzak...
İçinde hırsızlık, fitne, yalan...
Özetle dinen yasak olan ne varsa hepsi mevcut.
Ve düetin başrol oyuncuları dindar...
En azından öyle gözüküp siyaset yapıyorlar.
Biri yürütmenin iki numarası...
Diğeri başkentin derebeyi...
Al birini vur öbürüne...
Rezil herifler!

Ayrıca bu şahıslarda hiç utanma kalmamış...
Halkın gözünün içine baka baka dünkü söylediğini yalayıp yutmak...
Ve tam tersini söylemek...
Bu mudur siyaset, bu mudur devlet adamlığı?
Bence normal...
Bilhassa 17-25 Aralık travmasından sonra...
Ki hırsızlık, rüşvet, soygun belgelendi, yakalanıp köşeye sıkıştı...
Lâkin Yeni Ankara imdada yetişti...
Savcı-hâkim; hain, polis; kötü, kanunlar; tu kaka ilân edildi...
Bir operasyon...
Ne yargı kaldı ne nizam!

Bu da normal...
Çünkü demokrasiyi sandıkla bir tutanların yönettiği ülkede yaşıyoruz...
En az on beş milyon kadrolu dilenci...
Adı da Yeşil Kartlı...
İş yok, güç yok...
Seçim zamanı oylar iktidara...
Ohhh!
Kim muhalefet edebilir, kim baş edebilir bunlarla?

“Ankara parsel parsel satılıp peşkeş çekiliyormuş”...
Ya diğer kentler...
Örneğin İstanbul, Antalya, Konya, Kayseri...
Yeni bir zengin sınıf türedi...
Kalbi İslâm’la yanıp tutuşan...
Halkın inancını, samimi duygularını dibine kadar sömüren...
Kurtuluşu İmam Hatipler'de gören...
Ve “şeriat” diye Cumhuriyet’i yıkmayı göze alan...
Çare Başkanlık Sistemi...
400 milletvekiliymiş...
Oldu canım...
Emriniz başım üstüne...
Nasıl olsa hukukun iğdiş edildiği bir düzen yarattınız...
Koy sandığı ülkenin orta yerine...
Tarih “7 Haziran”...
Yüzde 50 oy size az bile...

Madem vicdanlar çürüdü...
Ülkenin itibarı on paralık...
İşsizlik, yoksulluk almış başını gidiyor...
Yakışır bu memlekete haramilerin seçilmesi...
Bunlar daha iyi günlerimiz...
Ne diyor millî destekçi Abdülkadir Selvi:
“Alarm zilleri çaldı, AKP’nin büyüsü bozuldu”...
Aslında bozulan büyü değil, taşan lağımlar...
Her taraf çamur, yayılan pis kokular...
Bir de seçmen farkına varırsa...
Sarayını da al git Sultan...
Enkazınızı temizlemeye razıyız!

23 Mart 2015

Hasretler...

Macit CÜNÜNOĞLU
23/03/2015 07:49

 

 
 
Kazlıçeşme meydanı Nevruz nedeniyle bir kez daha doldu...
Organizatör HDP...
Ve yüz binler...
Kürsüde sevimli Demirtaş...
Veryansın ediyor sultana...
“Barış senin iki dudağının arasında değil.”
Etkileyici, tam bir ajitatör...
HDP’li olmamama rağmen gurur duydum...
Ayrıca umutlandım.
Demek ki yüzde 10’nun üzeri garanti.

Ya CHP...
Ne âlemde dersiniz?
Diğer illeri bilmem ama İstanbul’da dağ taş milletvekili
aday adaylarının afişleriyle donandı...
Tabii önseçim yapacak CHP’lilerin...
Reklâm şirketlerinin kazandığı kesin de...
Ya parti, kazanacak mı?
Veya yüzde 30’lara dayanacak mı?

Şimdiden ahkâm kesmek yanlış ama işinin zor olduğu kesin.
Bir tarafta HDP, Türkiye soluna oynuyor...
Diğer tarafta MHP, milliyetçi söylemlerle partinin altını oyuyor...
İki ucu etnisiteyle kaplı değnek...
Daha doğrusu sol nağmelerle bezenmiş Kürtçülük ile hamasetle
süslenmiş Türkçülüğün dansı...
Bazı CHP’liler için öylesine cazip ki...

Normaldir...
Çağımızda ideolojiler, özellikle solculuk sulandı...
Belki biraz Haziran Direnişi veya ÖDP...
Onlarda “dayanışma” kurbanı marjinaller...
Dikkat ederseniz Doğu’nun Vatan Partisi’ni saymıyorum...
Çünkü hilkat garibesi...
Hele de Okuyan’dan sonra Kızıl Elma koalisyonunun nadide çiçeği...
Dolayısıyla ne hâlleri varsa görsün!

Geriye de baş edilecek siyasal İslâm kaldı...
İktidardaki partinin temel zihniyeti...
Ve on üç yılın derin kökleşmesi...
Tarikatlar, cemaatler, Kur’an kursları, İmam Hatipler, vakıflar vs...
Öz cümle Diyanet...
Anketlere göre oyu yüzde 40’ın üzeri...
Gündemdeki tehlike Başkanlık Sistemi...
Diğer bir deyişle diktatörlüğün ayak izleri...
İşte bu koşullarda gidiyoruz sandığa, “7 Haziran”a...

Elbette “umut” hep var...
Var olmaya da devam edecek...
Lâkin bizim CHP yok mu...
Yıllardır “elimiz kırılsaydı” diye oy verdiğimiz parti...
Bir türlü iflâh olmayacak...
Ve biz seçmenlerini kabız etmeyi sürdürecek gibi...
Keşke elimde müshil ilacı olsa da paylaşsam...
Sökün etsek sandığa, milyonlar olup aksak...
Öylesine hasret kaldık ki iktidara...
Ah, bir kere olsun hükümet olma şerefine nail olabilsek...
Diyeceğim de...
Galiba ahir ömrüm yetmeyecek!

22 Mart 2015

Can tatlı!

Macit CÜNÜNOĞLU
22/03/2015 08:58

 

 
 
Diyarbakır’da Apo, Denizli’de Sultan...
Ankara’da Devlet, İstanbul’da Davut şov vardı!
İyidir iyi...
Ne de olsa seçim günü yaklaştı...
Azcık heyecan, azcık hareket yakışır atmosfere...
Yeter ki huzur, saadet olsun ülkede.

Bu arada dolar ile Çamlıca’daki cami de yükselmiş...
Bana ne...
Çünkü ne dolarım, ne camide gözüm var...
Lâkin Karşıyaka’nın rakibi gelmemiş...
Sebebi IŞİD tehdidi.
İşte bu mevzuu önemli!

Biliyorsunuz aşağılık alçaklar Tunus’a uzanıp 23 can aldı...
Şimdi potada Türkiye...
“Olmaz olmaz” demeyin...
Asimetrik teröre en elverişli ülke bizimki...
Yerli malı Hizbullah’ımız, IŞİD’imiz, El-Kaide’miz mevcut...
Bir de başımızın üzerinde ağırladığımız 2 milyon dilenci...
Pardon Suriyeli...
İktidar derseniz...
Antisemitizm paçasından akıyor...
Peşinden “Af edersin Ermeni” kültürü...
Ha keza Rumlar; tedavülden kalkalı yarım yüzyıl oldu...
Geriye kaldı süzme Müslüman evlâdı...
Ohhh, suyundan da koy...
Yaşasın “Tek Bayrak, Tek Millet” söylemi!

Gene de liderler içinde favorim Apo...
En azından devrimci, ekstradan Marksist-Leninist...
Konuştu mu ağzından “barış-kardeşlik” akıyor...
Sahi 30 yıl niye savaştık; üstelik elli bin can gitti...
Akıl sır erecek gibi değil...
Yine de Diyarbakır’daki manifesto kulağa hoş geliyor.

Yalnız bir korkum var...
Hemencecik ifade edeyim...
Lâfı da eğip bükmeden...
Hissiyatım o ki, ülke çok yakında kan gölüne dönecek...
Belki üç vakitte, belki daha da yakın...
Çünkü güneşin kar toplaması misâli terörist yığıldı ülkemize...
Eylem lâzım, katliam lâzım...
Bir de sahte barış rüzgârlarının durması lâzım...
Hedefte tarihi mekânlar...
Enternasyonal turizmin gözbebekleri...
İyi düşün taşın Fidanım...
Orası yan gelip yatma yeri değil...
Bırak artık silah nakliyeciliğini...
Projektörlerini Sultanahmet’e çevir...
Neme lâzım, iki günde bir ordayım...
Can tatlı...
Ayrıca memleket gerçeklerini söylemek için yaşamak gerek...
Ayrıca Niyazi olmak...
Hiç bana göre değil!
Bu duygular içinde iyi pazarlar efendim.

21 Mart 2015

Nevruz

Macit CÜNÜNOĞLU
21/03/2015 09:07

 

A+
A-
Nevruz
Sözcük Farsça...
Baharın ilk günü...
Kökeni üç bin yıllık...
Perslere uzanıyor ve Birleşmiş Milletler tarafından beş yıl
önce kabul edilmiş...
21 Mart “Dünya Nevruz Bayramı” olarak kutlanacak.

Buraya kadar hepsi güzel, hoş...
Demek ki özel bir gün...
Üstelik evrensel boyutu da var...
Oh ne âlâ...
Lâkin Türkiye ayakta...
Hatta teyakkuz hâli...
Anlayamadım gitti, bu nasıl bayram?

Herkes, ama herkes Apo’nun mektubunu konuşuyor...
Yalnız biz değil, Batı bile...
İki sayfaymış ve Dünya kamuoyuna okunacağı yer Amed’miş...
Müthiş, heyecan verici...
Lâf aramızda İmralı güzeli Mandela’yı geçti...
Tabii popülerlik açısından...
Anlaşılıyor ki yiğidi öldürüp hakkını teslim edeceğiz...
Aferin Apo’ya...
Yalnız “Barış süreci”ne değil, memlekete de ayar veriyor!
İşte lider, işte müstakbel devlet başkanı...
Öyleyse savulun; Kürtler geliyor!

Dikkat ediyorum...
HDP’de işler tıkırında...
Öncelikle yüzde 10 çantada keklik...
Destekçilere bakınca Türkiye partisi olmak an meselesi...
Hele bir adaylar kesinleşsin...
Parlamentonun kilidi olacaklar!
İktidar diz çökecek önlerinde...
Siyasal İslâm ile Kürt milliyetçisi el ele...
Bekle bizi kıyamet, koşuyoruz ateş çemberine!

Bugün 21 Mart, baharın ilk günü...
Nevruz’u kutlayacağız hep birlikte...
İnsanlığın ortak değeri...
Sanki “1 Mayıs”...
“İşçinin Emekçinin Dayanışma, Mücadele Günü”...
O yasak...
Taksim’de, 34 şehit verdiğimiz meydanda...
Yine de haykırıyoruz; “Kürtlere özgürlük”...
Gözlerim solcu kardeşlerimizi, yoldaşlarımızı aramakta...
“Nerdesin?”
“Memleket senden çare beklemekte”
desem de...
Bilirim hâlini...
Çoktan golü yedin...
Alçak sürünme pozisyonunla “Yetmez ama EVET”çilerin peşindesin!

20 Mart 2015

Tarihin içinden...

Macit CÜNÜNOĞLU
20/03/2015 10:08

 

A+
A-
Yedikule’deyim...
Zindanlar kapalı...
Hem de beş altı aydır...
Yakışır bugünkü zihniyete!
Hemen yanı başında İstanbul’un en eski dinsel yapısı...
Bizans şaheseri...
Tarih M.S. 454...
Manastır Doğu konsülü “Studios” adına inşa edilmiş...
Ve ayakta kalan kısmı Aya İoannes Prodomos (Vaftizci Yahya) Kilisesi.
Latin istilası sırasında (XIII. yy.) harap olmuş, bilahare 1293’te tamirden geçmiş...
Son olarak da Osmanlı padişahı II. Beyazıd döneminde İmrahor İlyas Bey
tarafından camiye çevrilmiş...
Dolayısıyla nam-ı diğer İmrahor Camii.

Yalnız bakmayın şanlı özgeçmişine...
Tam bir mezbelelik.
Sanırsınız antik çağdan canını zor kurtararak gelmiş...
Kapısında bir de kâğıt...
“CLOSE MUSEUM”.

Aynı saatlerde sultanımız ötüyor bir yerlerde...
“Belgeniz varsa getirin”
“Yüzünüz varsa konuşun”
...
Belli ki derdi Ermeniler...
Soykırımın yüzüncü yılı...
Hamaset dolu Çanakkale’den sonra hiç çekilmiyor doğrusu!

Yedikule’deyim...
Zindanlar, kiliseler, surlar...
Doğu Roma İmparatorluğu’nun duvarlarıyla baş başayım...
Bin beş yüz yaşındaki dünya mirası paramparça, zavallı, sürünüyor...
Ayrıca dört bir taraf Vandalizmin ayak izleri
Ve Yeni Türkiye’nin efendileri sesleniyor insanlığa...
“İslâm hoşgörüdür, 1915 yalandır!”...
Öyleyse sevsinler sizi!

Nitekim seviyorlar da...
Ederi yüzde elli, yani 21 milyon oy...
Ermeni’nin, Rum’un, Yahudi’nin kafasına kafasına vurdukça...
Sevenleri çoğalıyor mu azalıyor mu?
Göreceğiz, en azından test edeceğiz...
Hele şu 24 Nisan bir geçsin...
Uğursuz gün, ayrıca başımızın belası...
Abide-i Hürriyet meydanında yatıyor Talat ile Enveri Paşa...
Askeri kırdıran, halkını sürdüren...
Alman emperyalizminin aşağılık kapı kulları...
Ve insanlık, barış düşmanları...
Ankara çemkiriyor:
“Belgeniz varsa gelin”...
İşte belge, Çanakkale Orduları Baş Kumandanı Otto Liman von Sanders...
Kimdir, neyin nesidir?
Osmanlı kaç madalya takmıştır boynuna?
Tarihî gerçekleri saklamadan bir kez değil, bin kez düşünün...
Ondan sonra gelelim 1915’e, tehcire, soykırıma!

19 Mart 2015

Güneş doğarken...

Macit CÜNÜNOĞLU
19/03/2015 07:31

 

 
 
Hayatın tümünde acılar var...
Ne kadar az karşılaşırsan orayı mutluluk dolduruyor.
Yoksa çekilecek gibi değil...
Hele “amansız” diye tarif edilenler...
Ne çocuk tanıyor ne genç...
Zengin fakir ayırımı da yapmıyor...
Geldi mi yürekler yangın yeri...
Başta çeken...
Peşinden yakınları, dostları...
Çaresizlik gözlerin ışığını söndürüyor.
Nafile arayışlar, çırpınışlar...
Uçan kuştan medet ummalar...
Hayat zalim; bildiğini okuyor...
Söküp alıyor sevgiyi, aşkı...
Giden yarı can...
Paramparça dünya...
Yine de güneş doğuyor her sabah...
Gökyüzü masmavi...
Martılar her zamanki davetkârlığıyla kanat çırpıyor...
Eksik olmasın yaşama sevinci...
Kararmasın arzular...
Çürümesin umutlar...
Taptaze bir âlem bizleri bekliyor.
İster koşarak katıl, ister aheste...
Onca güzellik kucak açmış
Asla şüpheye düşme.

Yeter ki şikâyetsiz yaşa...
Boş ver günlük siyaseti, koyver saraylarda yaşayan kibirli dümbelekleri...
Başın sıkışırsa patlat bir-iki Can Baba küfrü...
Daraldı mı yüreğin...
Beethoven’e sığın...
Devrimcidir o, yenilenmedir...
Hisset Beşinci Senfoni’yi...
Melodiyi sindir içine yudum yudum...
Ve yüzünü çevir bulutlara...
Bir el uzanacaktır...
Tut onu...
Korkma, yükseleceksin semaya...
Sakın tanrıyı arama...
Artık sensin...
Özgür bir dünyasın...
Şarapsın, aşksın, sanatsın...
Kıymetini bil...
Koru kem gözlerden...
Uzak dur şerden, kötülüklerden...
Sevdayı yerleştir gönlüne...
Dört elle sarıl geleceğe...
Sonsuzluk güzel, aydınlık, ışıklar içinde...
Korkma gülümsemekten...
Hayat denilen o müthiş ırmak sessizce akıp gitmekte...
Sakın derinliğinde, yalnızlığında kaybolma...
Çünkü cevher burda...
Aklında, bilincinde, birikiminde...
Onurlu insan olduğunu unutma...
Azcık delilik de katarsan...
Var git; doya doya yaşa!

18 Mart 2015

Çaresiz yalnızlık!

Macit CÜNÜNOĞLU
18/03/2015 09:15

 


 
 
Fatih ilçesi sınırları içinde bulunan üç mabet...
Kıdemlileri Kariye (Chora) Müzesi, (VI. yy.)
İkincisi Ayasofya’dan sonra en büyük kilise olma özelliğini koruyan
-veya Molla Zeyrek Camii sıfatıyla koruyamayan- Pantokrator Manastırı...
Üçüncüsü 1601 yılında fethedilen Gürcistan, Azerbaycan aşkına adı
“Fethiye Camii” olarak taçlandırılan(!) Pammakaristos Manastırı...
 Ve Altın Boynuz’un (Haliç) yanı başında ana merkez...
Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi...
Ekümenik (Evrensel) lider I. Bartholomeos’un çalışma ofisi...
Cemaati olmasa da (kalan Rum sayısı iki bin civarında) uluslararası ziyaretçisi çok.
Yalnız Patrikhane’nin etrafı çevrili...
Arka bahçesinin dibinde Nakşibendi mescidi...
Hemen üstünde tarikatların camileri, dergâhları...
Kısaca Ortodoksluğun kalbi emin ellerde...
Ayrıca az ilerde meşhur İsmailağa cemaati...
Varlıklarıyla âdeta imparatorluk...
Mübarek Cüppeli kardeşimizin yetişip serpildiği platform...
İşte inanç özgürlüğü, işte koordinatlar...
Yaşasın tarih hocam!

Çağ açan Fatih Sultan Mehmed’i çok sever aynı zamanda eleştirirdi...
Gerekçesi “Patrikhane’yi fetih sırasında niye yerle bir etmedi?”
Gördünüz mü adamın derdini?
Üstelik Cumhuriyet öğretmeni...
Atatürk İlke ve İnkilâpları üzerine yemin etmiş Kemalist...
Vatan hizmet bekler...
Ve bu millet başta İsa’nın, Meryem’in, Vaftizci Yahya’nın resimlerine
tahammül edemez, gözlerini oyar; arkasına bakmadan yürüyüp gider...
Ayrıca Müslüman mahallesinde salyangoz satılır mı?
Ne işi var kilisenin, manastırın, şapelin Fatih’te?
Ecdadımızın kemikleri sızlamaz mı?

Bu duygular içinde ve yüreğim sızlayarak söz konusu mekânları dün gezip
fotoğrafladım...
Molla Zeyrek Camii fevkalade kötü bir restorasyon sonucu hakkın rahmetine
kavuşmuş...
Fethiye Camii, zaten ahı gitmiş vahı kalmış...
Bir ölçüde Kariye...
O da Ayasofya ile birlikte potada...
Saraydaki ceberrut pusuya yatmış...
Son kaleleri boğmak arzusunda...
Ki halkın inanç duyguları daha fazla sömürülsün, oylar artsın...
İnsanlığın ortak mirasıymış, kültürel değerleriymiş...
Kimin umurunda, ayrıca kim takar tanrının evini...
Tepesinde minare olmadığı sürece!

O nedenledir ki değerli dostlar...
Ziyaret edin can çekişen mabetleri...
Dokunun Meryem’in koynundaki çocuğa...
Bakarsınız el sallar yalnızlığına...
Elinizi çabuk tutun...
Badanacılar kapıda...
Bir ellerinde kova, diğerinde fırça...
Tarihin tüm güzelliklerini kapatacaklar...
Tabii çürümüş, kokuşmuş akılları sıra!

17 Mart 2015

Siyasî inciler!

Macit CÜNÜNOĞLU
17/03/2015 07:46

 

 
 
Darbeler sürecine bakın...
Kim ne sıkıntı çekmiş...
Hatta nasıl bedeller ödenmiş.
Karşınıza ağırlıklı olarak solcular çıkacaktır...
Ve yaralı demokrasi...
O ki Magna Carta ile kıyaslandığında daha dünkü bebek!

Biliyorsunuz, gündemde Kozmik Oda muhabbeti var...
Peşinden Arınç Efendi’ye düzenlenen suikast!
Hepsi fos çıktı ve pespayelik boyutuna varan rezillikler...
Aslında ülkeyi şirkete benzetmekle Erdoğan doğruyu söyledi...
Çünkü şirketin dünkü sahibi militerlerdi...
Bugün kendisi!

“Ne var bunda?” demeyin...
Öncelikle “demokrasi” yok, “insan hakları” yok, “özgürlükler” yok...
Sadece dinsel iklim, bu bağlamda da şeriat provaları...
Yazık oluyor ülkeye ama...
Ne yaparsınız, millî iradenin arzusu...
Ve takdiri ilahinin tecellisi(!)

Evet, “7 Haziran” zor bir seçim olacak...
Belki de “referandum” demek daha doğru...
Bütün mesele olmak veya olmamak!
İktidar rahat, yüzde ellinin sağladığı rehavetle dalgasını geçecek milletle...
Muhalefet sıkıntılı, huzursuz...
Başta CHP...
Kara çarşafa, türbana yelken açmış...
Evdeki bulgurdan olmazsa mucize beklemekte!
MHP derseniz; her zamanki gibi...
Yetmiş milletvekili çantada keklik...
Yaşasın Türklük, yaşasın “Dokuz Işık”...
Çağlar öncesinin değerleriyle siyaset sahnesinde gezinmekte...
Geriye kalan HDP...
Kilit parti...
“A” plânı yüzde 10’u geçmek...
“B” plânı baraj altında kalırsa Kürdistan’ın özerkliğini ilân etmek...
Yakışır “Çözüm Süreci”ne...
Hele böylesi bir final...
Tam Holivut işi...
Yönetmeni belli, kadro sağlam...
Dağdan indi Karayılan...
Hoş geldin Öcalan...
“Başka bir arzunuz?”

Ne memleket ama...
Seçim seçime benzemiyor, sandık sandığa...
Partiler derseniz; al birini vur öbürüne...
Ne yaparsınız ki eldeki malzeme bu...
En iyisi hicaz makamından şarkılara sığınmak...

“Gitmek mi zor, kalmak mı zor
Gel o sabahı bana sor
Gel o sabahı bana sor”
...

Adımız oldu “Mesut&Bahtiyar”...
Sen çok yaşa Zeki Müren!

16 Mart 2015

Seçimlerin karanlık gölgesinden...

Macit CÜNÜNOĞLU
16/03/2015 08:15

 

 
 
Mart ayı sıkıntılı geçiyor.
Başta iktidarın Çanakkale şovları...
Sanırsınız çocuk müsameresi...
Katlanması öylesine zor ki...
Ayrıca bu madrabazlarla aynı güneş altında yaşamak...
Keşke Abdülhamid gibi saraylarından hiç çıkmasalar...
Ne hoş olurdu memleket!

Bu arada iyi gelişmeler de var...
Sizlere aktarmayı unuttum.
Geçenlerde HDP İstanbul teşkilatında görev yapan dostumdan teklif aldım...
Tabii Kadıköy’den (I. Bölge) milletvekilliği adaylığı için...
“Neden olmasın” diye yanıtladım...
Ve ilâve ettim: “Ancak bir şartla”...
“Kürtçülük yapamam”...
“Enternasyonalist solcuyum; milliyetçilik mezhepçilik kitabımda yazmaz”...
“Apo’yla Kandil’e gelince hiç tanımam; çizerim, Selo’yu ise çok sever sayarım”
...
Bu tespitlerimden sonra ne arayan oldu ne geri dönen...
Ve benim mebusluk hayâllerim başlamadan bitti.
Sağlık olsun, inşallah başka sefere...
Yaşımız daha küççük...
Sırada seksene merdiven dayayan Baykal abim ile Topuz amcam var...
Seçilemezlerse gözleri açık gider bu dünyadan...
Yufka yürekliyimdir, kıyamam...
Canlarım benim, parlamento onlarla güzel onlarla renkli...
Bakarsınız delikanlı Deniz bir film daha hediye eder kamuoyuna...
Hafif erotik, bizler de zevkle izleriz!

Şaka bir yana...
“7 Haziran” geldi dayandı kapıya...
En çok merak edilen mevzuu; “HDP barajı aşacak mı aşamayacak mı?..
Bence aşar da, inanmayacaksınız ama umurumda değil.
Çünkü ideolojim gereği azınlıkların dertleriyle ete tırnağa bürünmüşüm...
Öylesine ki, hapis yatacak kadar.
Nerde bir haksızlık, zülüm; biz orda...
Amed’de, Tuşba’da, Mardin’de, Hakkari’de...
“Anadilde Eğitim hakkı mı?”...
 Eyvallah, sonuna kadar...
“Eyalet sistemi mi?”
Neden olmasın...
“Özerklik mi?”
...
Düşünelim, tartışalım...
“Ya bölünme, parçalanma?”
Hele bir Başkanlık Sistemi’ne geçelim...
Gerisi kolay, öpüldünüz!

Ne diyor türkü:
“Çanakkale içinde aynalı çarşı
Ana ben sandığa gidiyorum
Düşmana karşı”
...

Öyleyse dostlar görev başına...
Hangi partili olursanız olun sandıklar bizim...
Yeter ki muhalefette görünün, canımı yiyin...
Bu hakir kulunuz yegân yegân hepinizi kucaklar...
Samimiyetimden emin olun...
Yarın buluşmak üzere, şimdilik hoşça kalın!

15 Mart 2015

Yıldız Sarayı

Macit CÜNÜNOĞLU
15/03/2015 09:09

 

A+
A-
Saraydayım...
Yıldız Parkı’nın içinde...
Şale Köşkü olarak da bilinir ve Abdülhamid ile anılır.
Gerçek bir ihtişam, sarsıcı saltanat...
Ankara’daki gibi çakma değil...
İtalyan mimar D’Aranco ile Sarkis Balyan’ın eseri...
Üç bölümden oluşuyor...
Her taraf antika...
406 metrekare Hereke halısından, çini sobalara kadar...
Parkın orijini Bizans’a, Saray’ın hikâyesi III. Selim’e uzanıyor.
Barok, Rokoko, İslâm sanatının en zarif örnekleri...
Her bir köşe tarih...
On dokuzuncu yüzyıl yirminci yüzyılla buluşarak âdeta resmigeçit yapıyor.

Sanki Abdülhamid’in ruhu mimariye sinmiş...
Dolmabahçe’den can korkusu nedeniyle korkup kaçmış Padişah...
Demek ki o devirlerde bugünkü gibi iki üç bin kişilik “koruma ordusu”
geleneği yoktu...
Çare mekân değiştirmek...
İyi de yapmış, dört başı mamur bir saray inşa ettirmiş...
Aynı zamanda Devlet Konukevi...
İlk ziyaretçisi Alman İmparatoru II. Wilhelm...
Sarayın son iki bölümü bizatihi O’nun şerefine ilâve edilmiş...
Çoluk çocuk ailecek rahat etsinler diye...
Ne de olsa dostumuz, müttefikimiz...
İttihat Terakki kurmaylarının onlarca kanlı projesinin habercisi...
Sultanahmet’in orta yerinde duruyor rüşvetin belgesi...
Adı da “Alman Çeşmesi”...
Devamında I. Dünya Savaşı, Sarıkamış, Çanakkale ve büyük katliam...
1915 Tehcir Yasası, Ermeni Soykırımı...
Yüzüncü yılı yaklaştı, bakalım neler yumurtlayacağız?

Neyse, dönelim saraya...
Kimleri ağırlamamış ki...
Cumhuriyet döneminde, kısa bir süre için lüks kumarhane olarak işletilmiş,
bir dönem kongre merkezi olarak düzenlenmiş daha sonra eski işlevine
dönüştürülerek aralarında İran Şahı Rıza Pehlevi,
Suudi Arabistan Kralı Faysal, Ürdün Kralı Hüseyin,
Endonezya Cumhurbaşkanı Sukarno, Etopya Kralı Haile Selasiye,
Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’i misafir etmiş...
Ve rahmetli Çavuşesku’yu...
Hani karısıyla beraber halkı tarafından kurşuna dizilen lider...
Romanyalı, sosyalist...
Ah!..  Ne feci, ne trajik günlermiş!

Evet, erinmeyin, meraklanın...
Muhakkak Yıldız Sarayı’nı ziyaret edin...
Yakın tarihimiz orda...
Usta marangoz Abdülhamid Han sizleri bekliyor olacaktır...
M. Kemal’in çalışma masasına dokunun...
Biraz daha zorlarsanız Demirel’i bile bulursunuz...
Gezin, görün...
Asla pişman olmazsınız...
Ve İlber Hoca’nın adını taşıyan kütüphane açılacak çok yakında...
Hemen sarayın alt başında...
İnşallah değerli okurlarımla bir gün buluşurum parkta...
Osmanlı’nın çöküşüne ilişkin anlatacağım o kadar çok şey var ki...
Darısı bugünkü iktidara diyeyim de lâfı daha fazla uzatmadan
kurtuluş günümüzü heyecanla bekleyeyim! 

14 Mart 2015

Piramid'den...

Macit CÜNÜNOĞLU
14/03/2015 07:55

 

 
 
Dünkü kaldığımız yerden mevzuya devam edelim...
“Çıplaklık” ve “Yıldız Parkı”.
Önce Piramid’i ziyaret ettim.
Tarlabaşı’nın kör sokaklarından birinde...
Bulması zor oldu ama üstün çabalarım sonucu hedefime ulaştım.
Bedri Baykam kurmuş, dört katlı...
Aferin O’na, çılgın çocuk...
Ulusalcı mulusalcı ama gündemde kalmayı becerenlerden...
Rahmetli babası da öyleydi...
Ayrıca anasını da tanırım, havalıydı...
Mesai arkadaşlığım var, mimar...
Karizmalarını aynen oğullarına devretmişler!
Neyse, serginin adı: “Çırılçıplak”...
Gittiğime değdi, ne de olsa açgözlü erkek milletinin bir ferdiyim...
Adından da anlaşılacağı üzere bol miktarda çıplak kadın fotoğrafı...
Yerli yabancı ustalar çekmiş...
Gerçekten iştah açıcı...
Kulakların çınlasın Melih...
Kim bilir bu sergiyi gezse “içine tükürmekle” yetinir miydi?
Yoksa donunu sıyırıp galerinin tam orta yerine s.... mıydı?

Fakat müthiş keyif aldım...
Hele de Gezizede biri olarak Taksim’i tekrar solumak...
Kadın vücudunun eşsiz güzelliklerinde seyahat etmek...
Hadi, sizler yabancı değilsiniz...
İtiraf edeyim; iştah açıcı, mesir macunu misali fotoğrafların hepsi
birer doğal viagra...
Uzun zamandır böylesine heyecanlanmamıştım...
Kalp atışlarım hızlandı...
Aslıma rücu edip erkekliğin bilumum reflekslerini hayata geçirmeye başladım!
Demek ki “adrenalin” denilen hormonsal güzellik bu olsa gerek...
Valla tadını unutmuşum...
Ah ulan siyaset, insan da ne zevk bıraktın ne estetik...
Kurutmuşsun içimizi...
Artık politikaya paydos...
Kim seçilirse seçilsin...
Şunun şurasında ne kadarcık ömrüm kaldı...
“Bundan böyle yalnızca kendi iktidarıma bakacağım!”

Desem de inanmayın...
Sergide bulunan iki televizyoncu genç mikrofonu ağzıma dayadılar...
Dertleri “çıplaklık” hususunda röportaj yapmak...
Maldan anlıyorlar...
Alnımda yazmıyor milletvekili adayı olduğum ama...
Demek ki mesleki tecrübe...
Peş peşe sorular...
Bir de özlemişim kameraları...
Ne de olsa serde sendikacılık, kürsü zenginliği var...
Başladım ötmeye...
Ortaçağ’dan girip vahşi kapitalizmden çıktım...
Tabii bugünkü zihniyetin varlığını, egemenliğini, kökleşmesini
yerden yere vurdum.
İnşallah konuşmalarım (demeçlerim) RTÜK’ün veya basın savcılarının
dikkâtini çekmez...
Yoksa yanarım...
Hele bu yaştan sonra mahpus yatmak...
Düşüncesi bile çok fena!
Yine de huy işte, çıplaklık bedenimizde değil ama düşüncelerimizde...
Maskesiz, yalın ve de özgür...
Gerçekleri sergilemeden duramıyoruz...
Bu arada gözüm fotoğraflarda...
Ayrılamıyorum...
Hele bir tanesi var ki...
Bedri çekmiş...
Kumsalda, çırılçıplak bir sarışın...
Sanırsınız Marilyn Monroe...
İnanmayan Feysime baksın...
Ah gençlik ah!..
Neyse ki ruhum genç!
Savulun; ben geliyorum ben!

Not: Yıldız Parkı’na yer kalmadı...
Yarın Şale Köşkü’ndeyim...
Lütfen bekleyin, II. Wilhelm’in yatak odasını anlatacağım.

13 Mart 2015

Çırılçıplak-Piramid Sanat


Düşler!

Macit CÜNÜNOĞLU
13/03/2015 07:30

 

A+
A-
Bahar mevsiminin İstanbul’la buluşması bir başka güzel...
Yanlış anlaşılmasın...
“Doğa” dediğimiz toprak parçası yok artık...
Belki milyonda bir oranında mezarlıklar...
Her taraf beton, her taraf gökdelen, AVM...
Gene de Emirgan, Yıldız Parkı davetkâr...
Düşünsenize sincapların yaşadığı ortamı...
Üstelik on beş milyonluk metropolün tam orta yerinde...
Kestane ağaçları...
Mis gibi yayılan ıhlamur kokuları...
Ve vahşi insanlığa inat yaşama şansı bulan sincaplar...
İyi ki martılar gibi etleri yenmiyor...
Yoksa (.. ? ..)

Fakat erik ağaçlarının rengârenk açan çiçeklerinin fotografik lezzeti doyumsuz...
Objektifimle zum yapıyorum polenlere çökmüş arılara...
Hafif esen lodos...
Denizin çırpınışları...
Uzun yıllar sonra karşılaştığım yunuslar...
Yine bir telaş, batıp çıkmalar...
Belli ki lüfer peşindeler...
İstanbul bütün cazibesiyle baharla buluşuyor...
Akıp giden hayat...
Koskocaman bir yalnızlık...
“Yaşasın sanat” diye haykırıyorum sessizce...
Elde fotoğraf makinesi, hayâlde güzel gözlü kadınlar...
Ruhumun derinliklerinde şiirle karışık aşklar...
Dilimde rast makamında şarkılar...
Hemşerim İrfan Özbakır sesleniyor yıllar öncesinden:
“Sensiz kalan ömrümde bil ki hayat virâne...”

Memleket yangın yeri...
Şeriat kara bulut...
Saraylarda yaşıyor ceberrut...
Piramid Sanat’ta “Çıplaklar” sergisi var, Taksim’de...
Çirkin siyasetten kaçıyorum...
Dostum “ucube” heykeller, Pera’da son halife Abdülmecid Efendi’nin “nû”ları...
Dokunacağım gözlerimle hepsine...
Gizlice temas sağlayacağım yüreğimle...
Ve yüzümü gökyüzüne çevirip bulutlara karışacağım...
Bedri Rahmi’nin arzusu yerine gelsin diye de dua edeceğim tanrıya...

"İstanbul deyince aklıma kuleler gelir
Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
Ama şu Kızkulesinin aklı olsa
Galata kulesine varır
Bir sürü çocukları olur…"

12 Mart 2015

Neylersiniz?

Macit CÜNÜNOĞLU
12/03/2015 08:06

 

A+
A-
Birgün gazetesi sayesinde yeni duydum...
Dün manşet yapmışlar...
Adı: Öğ-Der...
Açılımı: Şuurlu Öğretmenler Derneği...
Belli ki taze kuruluş...
Web sayfalarına, Face âlemine baktım...
Müthiş...
Hele niyet ve tespitleri...
Sizi bilmem ama ben höstle karışık “öğğğ” dedim!
Adamlar resmen cihat açmışlar...
Referansları Kur’an...
Arkalarında Millî Eğitim...
Saldırıyorlar...
Hedefte okullar, genç beyinler...
Maksat IŞİD’e malzeme yetişsin!

Hani Onuncu Yıl Marşımız vardı...
“On yılda on beş milyon genç yarattık” türünden...
Pek bir hevesliyizdir söylemeye...
Hâlbuki buram buram ırkçılık kokar...
Nazizmin Anadolu versiyonu...
“Tarihten önce vardık, tarihten sonra da var olacağız”...
Bir çuval yalan, bir çuval hamaset...
Tam Çamlıbel, Çağlar işi!

Ya şimdi?
Ulus devlet yaratıcılarının beceremediği tek tipçiliği
şeriatçı tosuncuklar ele almışlar...
Saraydan aldıkları icazetle şeriatçı nesiller yetiştirecekler...
Daha şimdiden de epeyce yol kat etmişler...
Başta İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü...
“Yürü kulum” demiş!

Demek ki bu ülkede demokrasi, özgürlük mücadelesi hikâye...
Asl’olan tehlike; gericilik, yobazlık...
Hem de devlet eliyle...
Kurban; çocuklarımız, torunlarımız...
Adamların niyetleri bozuk, gözleri kara...
İllâki “on yılda on beş milyon molla yaratacaklar her yaştan!”
Ondan sonra gelsin 2023...
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı...
Ahı gitmiş Tayyip kalmış...
Oh ne âlâ...
“Yazık, çok yazık” demeyle de bir yere varılmıyor...
İşte sandık, 7 Haziran’da...
Samimiyetle sorarım; “oyunuzun adresi belli mi?”...
Yoksa cevabınız ağız dolusu küfür mü?
Öyleyse bendensiniz...
Bir de Vatan var, başında Doğu ile Okuyan...
Burnu b.ktan çıkmayan...
Hey canım halkım, sensin bu durumu yaratan...
Neylersiniz?

11 Mart 2015

Hüzzamın içinden...

Macit CÜNÜNOĞLU
11/03/2015 07:39

 

A+
A-
Hakan Fidan kardeşimizin görevine dönmesi bir çuval inciri berbat etti...
Hâlbuki Millî İstihbarat Teşkilatı’mızı ne çok severdik...
Bilhassa tarafsızlığı dolayısıyla...
Ya şimdi?
İktidarla mesafesi fidan aralığında...
Olmadı, hem de hiç.

Aslında sorumlusu baş adam...
Yani Sultan.
Pişmiş aşa su kattı...
Ne güzel bakan olacaktı...
Belki İç, belki Dış İşleri...
Yakışırdı valla...
Hele “âlâ”yı gördükten sonra...
Düşünsenize; astsubaylıktan gelme...
ABD’de yetişmiş...
Doktorluk unvanları arasında...
Bir de Oslo fatihliği...
Full aksesuar...
Çiçeği burnunda Terör Yasası da emrine amade...
Fişlenirdi necip halkımız boydan boya!

Yazık oldu...
Dedim ya, sultanımız iyice gemiyi azıya aldı...
Ülke ülke olmaktan çıktı, karikatür cennetine dönüştü.
Adam sarayında rahat durmuyor...
Öylesine ki...
Yellenseniz karışıyor!

Sıkıldım artık...
Katlanmaktan, böyle yaşamaktan...
Gittim kulağımı deldirdim...
Tabii küpe için...
Taktım da...
O ne?
Bir karışan, bir karışan!
Başta torunlarım...
“Dede yav, yakıştı mı sana?” türünden anlamsız sorular...
Sanırsınız herkes Tayyip...

Hâlbuki soyadım deli, ruhum serseri...
Varsın kulaklarım küpeli olsun...
Ne var bunda?
Az devrim, az aşk, az hareket...
Sessiz sedasız ilerliyorum sonsuzluğa...
Neyse ki Orhan Veli, Sait Faik arkamda...
Biraz da hüzzam;

“Devâ bulmayacak mı kalbimdeki bu yara
Şu çileli gönlümde şimdi her şey kapkara
Gönül vedâ ediyor tatlı hatıralara
Şu çileli gönlümde şimdi her şey kapkara”
derken...

Sen hâlâ kalbimizdesin Zeki Müren...
Ve martılar kanat çırpıyor denizle sevişirken...
Davet ediyorlar küpeliyi...
Bulutların üzerinde yerim ayrılmış...
Buruk bir sevinçle seyredeceğiz âlemi!

09 Mart 2015

Reçete!

026
Macit CÜNÜNOĞLU

Finali belli filme sanat aşkına gidilir de…
Sonucu aşikâr futbol maçını kaç kişi izler…
Veya heyecanı, cazibesi ne kadardır?
Seçimler gibi!
Doğrusu ya; neticeyi hiç merak etmiyorum…
Birincisi; tecrübeyle sabittir ki anketçi esnafına güvenim tam…
İkincisi; muhalefet fevkalâdenin fevkinde şaşkın, yılgın, acemi…
Aynı derecede iktidar kurnaz, kıvrak, usta…
Ve hedefe kilitlenmiş…
Yalan, dolan, göz boyama…
Seçmenin altından girip üstünden çıkıyor…
Bir de tarafsız Cumhurbaşkanı faktörü…
Hazine dairesi dâhil, tam kadro sahadalar!
İşte bu nedenledir ki yazma isteğim kalmadı…
Ayrıca moralim bozuk…
Yaş geldi yetmişe…
Yedisinde neyse yetmişinde odur misâli CHP hep aynı çizgide…
Yani sağcılaşma numaraları…
Türbana yelken açma…
Of ki offf!
Canım sıkılıyor canım…
Şeytan diyor ki, “al arkana on milyon seçmeni”
Bas genel merkezi…
Başta Deniz’i dehle, kurut…
Peşinden lâfazan garsonu…
Suyun başına suikast zanlısını koy…
Yani Umut’u…
Çağır millî Başkatip Nihat Beyan’ı…
İrade beyanı yoluyla milletvekili adaylarını seç.
Gerisi kolay…
Yenilirsen de adam gibi yenilirsin…
Alnın açık, yüreğin ferah!
Bu arada “Altı Ok”un da icabına bakmalı…
Yemişim İttihat Terakki devrimciliğini, milliyetçiliğini…
Fransız İhtilâli’nin ölümsüz ilkeleri ne güne duruyor…
Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik
Bir de demokrasiyi çaktın mı…
Yürü git…
Kim tutar CHP’yi, kim tutar solcuları…
Bütün mesele rüzgâr estirmek…
73’te, 89’da olduğu gibi…
Her türlü faşizme inat…
İnsanlık onuru yükselmeli…
Önce kalpler, sonra sandıklar fethedilmeli…
Benden açizane söylemesi!