bir şair vardı, öğretmen

20 Temmuz 2020

Kızımın mektubu

Nehir Özarca
Bugün Kuzum Nehir’in Galatasaray İlkokulu için kurası vardı. Geçen sene sokmuştuk ama ruhu duymamıştı: ) 8510 başvurundan 50 kişi alacaklar. Olasılık düşük. Biz ucundan kaçırdık. Bizim sayı 2747 idi . 2739 ve 2753 çıktı ama bizimki çıkmadı. Çok inanmıştım. Çok dua etmiştim. Çok istemiştim. Bununla birlikte hiç üzülmedim. Asıl işin en güzel tarafı neydi biliyor musunuz? Ben işi gücü bıraktım Canlı Yayından izliyorum. (Bu arada deli demeyin, büyük kızım Su 2 kere girdi, Nehir 1 kere hiç birinde izlemedim) Pandemi dönemi diyelim… Gelelim detaya, balkonda üçümüz el ele tutuştuk. Son 5 talihli çekilecek artık . 45., 46. 47. 48.49.ve 50. 45 olmadı, Ugur 46. Da çıkacak demişti işte o zaman acayip heyecaladık çünkü sayılar okunuyor 2-7 oldu derken son 2 rakam 3-9... Ama bizdeki heyecan , çığlıklar, sarılmalar, inanmalar, biri 6 diğeri 9,5 yaşında . Kızlara çaktırmıyorum ama heyecanım dorukta. Kızım Su rüyasında sonlarda çıktığını görmüş çünkü. Gerçekten inandırmıştık kendimizi. Derken art arta çekildi ve bitti. Evet 2747 yoktu. Nehir bastı yaygarayı ve başladı ağlamaya, neden çıkmadı diye. Su klasik, surat bombok çöktü koltuğa. Nehir, neden onlar şanslı ben şanssız diye ağlıyor. Su inandığı olmadığı için, yoksa çok anladığından değil bana göre, hayal kırıklığına yaşaması işin özü. Nehir kucağımda soyut kavramlar olduğu için, örneklerle anlatma çabası, bak suyun okulun tamamı başvurdu sadece 1 sınıfa çıktı gibi düşün diyorum. Şans çok azdı. hemen, bu sefer çıksaydı olayın zor taraflarını anlatmaya başldım. Çok erken kalkacaktın, geç gelecektin. Servisle gidecektin. Babanla gidip- gelemeyecektin. Evde ablanla benimle daha az zaman geçirebilirdin. Hem çok istersen lisede bileğinin hakkıyla denersin dedim. Ama ben Fransızca öğrenecektim dedi küçük frankafon Su‘ya anlattım, anlatacaklarımı anlamasa bile yer edecek biliyorum onun o güzel kalbinde. Hiç bir şey tesadüf değildir. Çıkmamasında bir hayır vardır dedim. Daha güzel kapılara açılacaktır dedim. Kendimden bir anı anlattım. Baktım sakinliyorlar. Sardım, sarmaladım. Özelikle Su beni gözlemledi. Üzüldüm mü Anne dedi? Hiç üzülmedim dedim. Bu cevabımda zerre kadar sansür yoktu. Hiç üzülmedim. Hata ettim size bu kurayı söylemekle. Özür dilerim dedim. Su bak seni de 2 kere soktuk çıkmadı ama haberin olmadı dedim. Pandemi döneminde yani 13 Marttan beri hiç ayrılmadık. Duyguları saklamak, yaşananları saklamak pek mümkün olmadı bu dönemde. Belki hata ettim, bu kadar içine almakla L Sonra akşam yürüyüşümde olanları düşündüm. Biz çok farklı bir deneyim yaşadık. Kenetlendik, birlikte el ele, sarmaş dolaş çekilişi bekledik. Heyecanlandık. Yükseldik, yükseldik ve bir anda düştük. Son nefesimize kadar bir sürü duyguyu an ve an yaşıyoruz. Çocuklarımızda yaşıyor ama biz ebeveynler o duyguları yaşamasınlar diye hep kalkan olmaya çalışıyoruz. Ama gerçek hayat hiç öyle değil. Sonra birlikte üzüldük. Birbirimize destek olduk. Ve yarım saat geçmemişti konu unutulmuştu. Hopp havuza indiler, geldiklerinde konudan eser kalmamıştı. Bence harika bir deneyimdi. Kura bir yana, harika bir hayat dersi ve deneyim yaşadık birlikte. Binlerce şükürler ettim. Hiç üzülmedim gerçekten. Çünkü kim bilebilir ki Mevlanın dediği gibi “Hayatın altının üstününde daha iyi olmadığını“ Not: Çıksaydı fena olmazdı hani... Şaka şaka, varlıklarına binlerce şükür, gerisi hikaye… Sıla Özarca

Hiç yorum yok: