bir şair vardı, öğretmen

11 Temmuz 2020

Dikensiz gül bahçesi!

Macit CÜNÜNOĞLU











Büyük deha Mimar Sinan’ın çıraklık eseri Şehzade camii,
kalfalık eseri Süleymaniye camii, ustalık eseri ise Selimiye camii’dir.
Üç mabet de döneme ait özellikleri taşımaktadır.
Tabii Ayasofya onlardan epeyce yaşlıdır.
Aradan bin yıl geçmiştir.
Elbette onun da yorgun bedeninin yanı sıra bir de ruh hâli vardır.
Üç beş kez gezme fırsatım oldu.
Her ziyaretim de başka bir dünyayla buluştum.
Kâh orta çağa gittim, kâh yüzyıllar sonrasına.
Netice de bitkindi.
Restorasyonu hiç bitmedi.
Dile kolay, bin beş yüzyıldır ayakta.
Kilise olarak doğmuş, sonra camiye dönüştürülmüş.
En sonunda da müzede karar kılınmış.
Ya şimdi, tekrar cami.
Başta CHP’liler olmak üzere toplumun ezici çoğunluğu mutlu.
Ne güzel!
Geriye de benim de dahil olduğum küçük bir grup kalıyor.
Yani karşı çıkanlar.
Belki sayımız yüzde on.
Ciddiye alınmayacak bir rakam.
Yine de yazıp çizdik, UNESCO dedik, insanlığın ortak mirası dedik…
Ama nafile.
Ne diyelim, vatana millete hayırlı olsun.
Ancak kendi adıma utandım.
Çünkü ayıptır, günahtır.
Bu kadar görgüsüzce böbürlenme dünyanın hiçbir toplumunda yaşanmaz.
Hükümranlık hakkı! ( M. İnce söylüyor!)
Sahi ne demek?
Bir örnek: İstiklâl caddesinde Tünel’e yakın Santa Maria Draperis Kilisesi vardır.
Çukurdadır, merdivenle inilir.
Ya kapısındaki yazı:
“Bizans İmparatoru II. Abdülhamid’in Belediye Başkanı
Rıdvan Paşa’nın verdiği izinle yapılmıştır.”
Arif olan anlar.

Nereden nereye?
Ermeni mimar Sinan’ın yaptıklarıyla gururlanıyoruz.
Balyan ailesi baş tacımız.
Dünyanın en saygın kilisesine tahammülümüz yok.
Cidden utanç sınırı.
Ama burası başka bir ülke.
Adalet, hukuk yerlerde sürünüyor.
M, Kemal mirası paramparça.
Hoş geldin Saray saltanatına.
Oy için karakolda doğru söyler…
İnsanlık divanında şaşar.
Ve necip halkımız peşinden koşar.

Ya bundan sonrası?
Barolar tamam, savunmanın sesi kesildi.
Yüksek yargı süt dökmüş kedi.
Gelin şu sistemin adını koyalım: Dikensiz gül bahçesi!

Hiç yorum yok: