bir şair vardı, öğretmen

03 Ağustos 2017

Sonsuzluğa yolculuk

Macit CÜNÜNOĞLU








1956 yılında okula başladım.
Mehmet Paşa mahallesindeki Kılıçaslan İlkokulu...
Irmak boyundaki caddenin yanında, komşumuz Mehmet Paşa Camii.
Yalnız okul öğleden sonraları Yeşilırmak olarak öğretim yapıyor.
Çünkü binası henüz bitmemiş.
Bir buçuk yıl sonra da bugünkü yerine taşındık.
Öğretmenim Mecit Payaslıoğlu, Dürüye hoca gibi sertliğiyle ünlü.
Babamın meyhane arkadaşı rahmetli, disiplinli yetişeyim diye
O'nun sınıfına yazdırmış.
Müdür mahalleden komşumuz Şerafettin Erdem.
O da otorite, gülmeyen bir surat, düşük gözlükler, iki parmağıyla

yanına çağırdı mı kaçacak delik ararsınız.
O devirlerde şiddet marifetmiş gibi öğretmenlerde aranan özellikti.
Ne kadar da hatalı?
El kadar çocuklar dövülür mü?
İlk dayağımı İbrahim Uluslu'dan yedim, gerekçesi okul bahçesinde koşmam!
Sonra Mecit Bey'den.
O da ağaçta yakaladı, dohum topluyorum, dandik bir yemiş.
Ver sopayı.
Hâlâ hatırlar içim sızlar.

Sınıfımızda güzel kızlarımız vardı...
Barbi suratlı Reyhan, Zuhal, Sevgi Sözeri, Hünkar Tanrıyar,
Ülker Yeşilyurt ve ilk platonik aşkım Taşdemirlerden Yasemin,
bir törende çekilen fotoğrafta arkasında durduğum için sıkı bir fırça yemiştim.
Duydum ki vefat etmiş, nurlar içinde yatsın, çok üzüldüm.
Erkeklerden Tahir Ocak da..
O yaşta bile harika top oynardı.
Ender Tan, rahmetli Turan Dumlu, şişko Şeref daha niceleri.
Ellili yıllar, Pirinççi caddesinin başındaki kuruyemişçiden
delikli yusparaya bir bardak kırık çerez alırdık...
Ne büyük mutluluk.
Şevket Bey sineması ise çocuklara 25 kuruş...
İzlediğim İlk Tarzan filmini bugün bile hatırlarım...
Heyecan yüklü sahneler bizleri bambaşka bir dünyaya taşırdı.

O tarihlerde Amasya avuçiçi kadar yer.
Halk bağların, bahçelerin içinde yaşıyor.
Yoğurt küplerde, üzüm sepetlerde satılıyor.
Helvacının kozalarına paramız olmadığı için sadece bakıyoruz.
Belki inanmayacaksınız ama muzu ilk kez on altı yaşımda tattım.
Pastayı da...
Fakat gözlerimizin içi gülüyordu...
Dağların tepesinde geçen bir çocukluk.
Yeşilırmak boydan boya plaj, yüzmediğimiz mevki kalmadı.
Bazen Tersakan'a deplasmana giderdik.
Fakat seyircisi bol olduğu için Alçak Köprü'nün altı en favorimizdi.
Balık tutmayı da öğrendik, ağ atmayı da.
Berber İsmail'den kiralar, ılganusların, sazanların, mineklerin yuvalarına
serme atardık.
Hey gidi günler hey!
Özlemiyor değilim, deyin ki yaşlılık deyin ki nostalji...
Yine de hatıralarım canlandıkça gözlerim nemlenir çok
uzaklara giderim...
Sonsuzlukta kaybolurcasına.

Hiç yorum yok: