bir şair vardı, öğretmen

13 Mayıs 2025

MOZART

 


Mozart’la ilk tanışmam Nadir Nadi’nin “Dostum Mozart” adlı
kitabı sayesinde oldu.
Aslında Nadir Nadi’yi Cumhuriyet gazetesi patronluğundan ve
başyazarlığından bilirdim.
Ta ki bu kitabı okuyana kadar.
Seksenli yıllarından başlarında Çağdaş Yayınları’ndan çıkmıştı.
222 sayfalık küçük bir eser.
Ancak kitabı okuyunca hem kendisinin müzik yeteneğini öğrendim,
hem de Mozart’ın dünyasını keşfettim.
Aslında dünyanın en büyük bestecilerinden biri olarak kabul edilen
Mozart önü arkası 35 yıl yaşadı.
1756 yılında Salzburg’da doğdu, 1791 yılında Viyana’da öldü.
Zenginliğe de şöhrete de kavuştu, ama yoksul öldü.
Bu nedenle de kimsesizler mezarlığına gömüldü, doğal olarak da
mezarı kaybolanlar arasına katıldı.
Ah canım benim!
Aslında bu sabah Mozart’ın 41 No’lu senfonisi ile güne başlamıştım.
Bestecinin en sevdiğim eserlerinden biri.
İçsel dünyamda öylesine bir yolculuğa çıktım ki…
Aklıma ne siyaset, ne güncel politika geldi.
Tek adam hegemonyası, hukukun yerlerde sürünmesi, alengirli
barış süreci, muhalefetin çırpınışları…
Hepsini bir kenara ittim, sadece Mozart’ın eşsiz müziği eşliğinde
kaybolmak istedim.
Hatta hiçbir limana çapa atmadan okyanuslara açılmak arzusuyla
yanıp tutuştum.
Öyle de yaptım.
Reguiem’i en sona bırakarak büyük ustanın, başyapıtlarını
bir bir dinlemeye başladım.
Sırasıyla:
Piyano Konçertosu No. 21.
Klarnet Kuinteti.
Figaro’nun Düğünü.
Sihirli Flüt.
Nasıl mutlu oldum, bir bilseniz!
Yazılarımda her zaman iyilikten, güzellikten söz eden, yaşamımın en kötümser anlarında bile kimi zaman biraz acı, biraz buruk da olsa hayata gülümseyen,
ama hiçbir zaman küsmeyen kişiliğimle bir kez daha hazzın doruklarında gezindim.
Nadir Nadi’nin kitabı rehberliğinde üstün sanatçının insan olarak zaaflarını,
yaşama harika çocuk olarak başlayışını, harika çocuk olarak ölüşünü,
Mozart’ın yaratma sancıları içindeki bunalımlarını gidermek için akıl almaz
kaba saba şakalar yapan çocuksu kimliğine de şahit oldum.
Bir de neşeli, hoşgörülü, daima iyimser, çocuk ruhlu Mozart'ın üstün yaratıcılığı, hüzünle umudu birleştiren dehasına bir kez daha hayran oldum.
Evet, 18. Yüzyıl’da bu dünyadan bir Mozart geçti…
Klasik müziğin dâhisi, romantik müziğin ilk temsilcisi…
Sanat evreninin en parlak yıldızı…
Ve Nadir Nadi gibi benim de en yakın dostum…
Sanatsal yoldaşım Mozart.
Eşsiz eserlerinle huzur buluyorum, seninle yolculuklar yapıyorum…
Ve hepsinden önemlisi sol mememin altındaki cevahiri aşka açık tutuyorum.
Yetmez mi?
Macit CÜNÜNOĞLU
Beğen
Yorum Yap

11 Mart 2025

YEŞİLIRMAK


Bir bahar daha geldi.
Güneş sıcaklığını iyiden iyiye hissettirmeye başladı.
Amasya’da çağlalar, erikler çiçeğe durmuştur.
Ya Yeşilırmak, karların erimesiyle birlikte sakin
suları coşmaya başlamış mıdır?
Yoksa gözyaşlarını içine dökerek sessiz yolculuğuna
devam etmekte midir?
Çünkü modern dünyanın(!) tahribatından en çok O
etkilenip nasibini aldı.
Önce suları azaldı, sonra yol arkadaşları salkım söğütler
terk etti…
Bir de adını aldığı yeşil rengi kalmadı, mutasyona uğrayıp griyle arkadaşlık etmeye başladı.
Ya balıkları?
Çamur deryasında nesli tükendi, kaytan bıyıklı Ilganus
dinozorlar kategorisine terfi etti.

Canım benim, Amasyalı her çocuğun yüzme hocası…
Yeter ki evdeki otoritenin çemberini kır, kıçında
kara donunla yeşil sularına körpe bedenini bırak.
Nasıl olsa, bir iki aya kalmaz kulaç atmayı öğrenirsin.
Tabii ustalıkla, çünkü dalgalara karşı durmayı çocuk
yaşta öğrenmeye başlamışsındır.
Bu da gelecek hayatında özgüvenli, özgür düşünceli olmanın  kıymetli  referansıdır.

Bu nedenle Amasya deyince ilk aklıma gelen Yeşilırmak’tır.
Vadinin can suyu, geçtiği coğrafyada tarihin
başlangıcıdır.
Ayrıca durduk yere mi krallar mezarlarını yalçın  kayalara yaptırdılar?
Manzara eşsiz, bağlar bahçeler sonsuz…
Tam orta yerinden geçen Yeşilırmak, akarsuların en güzeli, yeşil gözlüm benim.
Ne de olsa ben de bu toprakların çocuğuyum,
İlâankaya mevkiinden aldığım yüzme diplomam
hâlâ evimin duvarında asılı, şeref belgemdir!

Evet, yine bahar geldi.
Memleket hasretim depreşti.
Oysa ayrılalı yarım yüzyılı geçti.
Ama İstanbul ile evlendim.
İlk coğrafi aşkım, sevgililerimin anavatanı…
Bu nedenle bolca nikah masasına oturdum…
Hepsi İstanbul doğumluydu.
Fakat üç çeyrek asırlık ömrüme rağmen Amasya
her daim aklımda, gönül bahçemin başköşesinde
Demek ki memleket aşkını Yeşilırmak sağlam
kodlamış bedenime.
Zaten o aşk da beni çocukluğuma, gençliğime bağlıyor.
Bu arada en son sekiz yıl önce Amasya’yı ziyaret ettim.
Seksenli yıllarda doğduğum evin, sokağımın mahallemin (Gümüşlü) barbarca yok edildiğini biliyordum…
Geriye de ne kaldı derseniz?
İki tek attığım Kulüp de yok, sizlere ömür…
Yeşilırmak’ın hâli de malûm…
En iyisi İstanbul’da kalmak…
Ve Ekrem İmamoğlu’nu Eyüp Sultan Camii’nden
“ya tutarsa” temennisiyle ülkenin yarınlarına  uğurlamak.
Biliyorum ki zurnada peşrev olmaz!

Macit CÜNÜNOĞLU

20 Şubat 2025

YAPAY DÜNYADAN...

 


“Amasya’nın dört mevsimi güzeldir” derler ya,
bence yaz aylarını hariç tutmak lâzım.
Çünkü Temmuz-Ağustos sıcağı dağlar arasında
hiç çekilmez.
Elbette çocukken farkında değildik, ne de olsa
serinlemek için cehennem ateşinden kurtaracak Yeşilırmak vardı.
Ya şimdi?
Öylesine suyu azalmış ki, akıp akmadığı bile belli değil.
Hatta kent içinde ırmağın debisi kontrol edilmese kayıklar karaya vurur, saltanat da hoş bir seda olarak masalları süsler!

Ama İlkbahar ile Kış mevsimi öyle mi?
Ayrıcalıklı ve özelliklidir.
Öncelikle bahar ayları benim için (çocuk aklımla)
çağla ve erik ağaçlarının çiçek açması demektir…
Ve müthiş heyecanı da peşinden sürükler.
Tabii başkalarının bağ ve bahçelerinden yapılan
masumane hırsızlıklar olağanüstü maceranın
başlangıcıdır.
Ayrıca sokakta büyüyen çocuklar için bu tür
hırsızlıklar kahramanlık hikâyelerinin yapı taşlarını
oluşturur.
Böylelikle geçmişe ait müktesebata şimdiden
sahip olursunuz.
Az şey mi?
Zengin çocukları ise harçlıklarını biriktirirler,
yoksul çocukları da haylazlıklarının envanterine
katkı yaparlar.
Elbette geleceği ilişkin onlarca hikâyeniz olur.
Ama zamane çocuklara aktarılacak türden değil.
Ayrıca paylaşamazsınız da, çünkü kötü örnek olursunuz.
Düşünsenize; komşunun bahçesinden çaldığınız
erikleri torununuza ballandıra ballandıra anlatıyorsunuz…
Töbe de, daha neler?
Sabi sizin hakkınızda ne düşünür?
Utanç vesilesi, ayrıca hem günah hem de suç.

Neyse, Kış mevsimi ise başlı başına güzelliktir.
Doğanın bembeyaz olmasının yanı sıra sokaklar,
caddeler, mahalleler karla kaplanmıştır.
Evlerin çatılarından sarkan buzullar ise
soğuğun ayazın göstergesidir.
Bu arada kızağı olan çocuklar şanslıdır.
Mahalle aralarında oluşan buz pistleri kaymak için
iyi birer zemindir.
Sabah başlayan kayak mesaisi akşamın geç saatlerinde kadar sürer.
Duyulan heyecan, hissedilen zevk eşsizdir.
Ve bir devrin çocukları bu duyguları yaşayarak yetişmiştir.
Günümüzde “alaylı” diye tarif edilen persona ile de tüm kategorilerden başarı ile mezun olmuştur.
Tabii özgürlük, özgüven bonuslarıyla beraber.

Günümüz ise adı üzerinde YAPAY, üstelik ZEKA’sı da var.
Oysa daha yeni yeni bilgisayarımda yazı üretmek için WORD programını öğrenmeye çalışıyordum,
bir de “Yapay Zeka” çıktı.
Bu arada geçenlerde büyük torunum dedi ki,
“Dede yapay zekayı ben sana öğretirim.”
Adı da “DeepSeek”miş, üstelik bedavaymış!
Cevabım “hele dur” oldu…
“Önce Amasya’ya gideyim, mevsim Kış…
Pirler yokuşu buz tutmuştur…
Kızak kayan bir iki velet bulursam onlara takılırım…
Biraz kayar sonra İstanbul’a dönerim.
Sonra da başlarız yapay zeka dersimize.” Dedim…
Ve yapay dünyada hayâller kurmaya devam ettim.

Macit CÜNÜNOĞLU