18/04/2015 08:20 |
|
|
|
“Gemiler geçiyor penceremden
Yalnızlık el sallıyor Güvertelerden Martılar beyaz ve yırtıcı Ve yorgun bu anlaşılmaz Seferlerden”
Yeşim Salkım “Erguvan” şarkısından sesleniyor... İnsan farkında olmadan siyasete öyle bir gömülüyor ki... Ömür denilen hediye hay huyla çürüyüp gitmiş. Yazık, çok yazık... Hâlbuki bu mevsim erguvan zamanı... Nisan ayındayız, Mayıs’a el sallıyoruz. Bizans imparatoru geçiyor gözlerimin önünden... Ve İstanbul... Yalnızca hükümdarın giydiği mor pelerin... Bu renk bütünleştiğim kentin simgesi olmuş.
Biliyorum, insanın çoğaldığı yeşilin azaldığı topraklarda yaşıyorum... Gene de tek tük erguvanlar boy gösteriyor... Yahuda’nın kendini astığı ağaç... İsa’ya ihanet etmiş... Ve beyaz çiçekler utancından morarmış! Dinsel tarih işte; teoloji... İster inan ister inanma... Ancak kulağa hoş geliyor, üstelik romantik... Sevgi var, ihanet var, mahcubiyet var... Sanki aşkı tarif ediyor!
Öyleyse yola çıkmalı... İstikâmet Adalar, prenslerin diyarı... Erguvanlar, begonviller, mimozalar beni bekliyor olmalı... Randevum var... Ayrıca söz verdim, Tayyip’i Davut’u götürmeyeceğim... Ayrıca ne işleri var oralarda... Kırsın bacaklarını saraylarında otursunlar... Hem kötülük, fenalık Heybeli’de, Burgaz’da üretilmez ki... O mekânlar Yesari Asım’ın, Gürpınar’ın, Sait Faik’in... Aşkın, sevdanın, şarkıların iklimi hâkim... Bir de kan kırmızısı şarap... Kucak açmışlar... Hüzzam şakılar eşliğinde O'nlarla buluşacağım.
Cami yaptıracaklarmış Büyükada’nın tam orta yerine... Vah, vah... Hristiyan, Yahudi mahallesinde tespih, takke satmak bu olsa gerek... Kim bilir Aya Yorgi ne üzülmüştür... Şimdiden gözlerindeki nemi, yüzündeki hüznü görür gibiyim... Hele bir varayım Adalar’a... Ayrıntılı raporumu takdim ederim değerli dostlarıma... Elbet martılar da olacaktır, erguvanlar mimozalar da.
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder