bir şair vardı, öğretmen

27 Aralık 2024

AMASYA ÜZERİNE



Yirminci yüzyıl on dokuzuncu yüzyılın değerlerini nasıl tükettiyse, iktidarlar ile yerel yönetimler de siyasetin üstün çabaları(!) ve rantın vahşi cazibesi uğruna Amasya’nın tarihsel dokusunu yerle bir etti.
Gerekçeleri çok basitti: Hızlı göçler sonucu artan nüfus artışı, dolayısıyla da imara açılan kadim mahalleler.
Ve ortaya çıkan çirkin manzara.

Tabii bu saatten sonra yazıp çizmenin, eleştirmenin kimseye bir faydası olmayacak, ayrıca geriye dönüşün de mümkün olmadığını bilerek yine de duygu ve düşüncelerimi tarihe not düşmek adına yazıyorum.

Şöyle ki başta doğup büyüdüğüm mahallem Gümüşlü olmak üzere Yakutiye, Mahmet Paşa ile Prinççi yok artık.
Yalnızca geçmişin ruhunu taşıyan Hatuniye ile bir kuple Sofular nostaljik değerini koruyan lokasyonlar olarak varlığını sürdürüyor.
Kafi mi?
Ne yapacaksınız: İçimiz yana yana “Yetmez ama EVET” deyip zaman tünelinde ilerliyoruz.
Yine de elde kalan bakiye fena değil.
Beş on cami ile türbeler, medreseler, mahalleler derken 8500 yıllık müstesna şehir hâlâ mücevher özelliğini koruyor.
Yani Yeşilırmak vadisi yine bölgenin çekim merkezi,
kalesiyle, kaya mezarlarıyla Amasya turizmin göz bebeği illerin başında geliyor.
Lâkin vizyoner bakış açısına ihtiyaç var.
Kentin asırlık parkını işgal edip Hilton’a peşkeş çekmek akıl kârı işler değil.
Ayrıca kente bir fayda da sağlamaz.
Çünkü çağımızın turizm anlayışına göre tarih yeşille  buluştuğu zaman bir anlam taşıyor.
Bir de şehrin tam orta yerine (Selağzı) TELEKOM binası
dikmek marifet değil, olsa olsa görgüsüzlüktür.
Tabii tüm bu ve buna benzer mimari dokuda estetik kaygılar aramak kösenin sakalının çıkmasını beklemektir.
Çünkü çevrecilerin, mimarların sözünün geçtiği Kent Konseyi yok.
Gelecek sadece rantçı düşüncenin arzuları doğrultusunda plânlanıyor.
Bu da güzelim kentin yaşam alanlarını daralttığı gibi,
gelecek nesillere miras olarak betonla donanmış koskoca bir köy bırakılmasının yolunu açacaktır.

Evet, gerçek kentlilerin, Amasyalılık ruhunu içselleştirmiş dostlarımızın durumdan ne kadar üzüntü aldıklarını hissedebiliyorum.
Ancak sesleri pek çıkmıyor, çıksa da duyulmuyor.
Daha doğrusu rantçı müteahhitlerin, bezirgan siyasetçilerin gölgesinde kalıyor.
Ve ülkemiz gibi “Büyüklere masallar” teranesiyle ömrümüz geçip gidiyor.
Son söz olarak da genç başkan Turgay beye sesleneceğim.
Çorba dağıtmakla bir yere varamazsın sayın başkan.
Eğer kalıcı olarak hizmet etmek istiyorsan İstasyon’dan Hacılar Meydanı’ından Ayvasıl’a Tatarlar’a kadar tramvay yolunu döşe, bak o zaman itibara…
Adınız anında efsane Başkan’a çıkıp “Asfalt Naci”yi de sollarsınız ve  Tramvay Sevindik diye anılıp tarihe geçersiniz.
Okey mi genç arkadaşım, lütfen önerimi kulak arkası etme.
Seni seviyoruz, kalbi muhabbetle de gözlerinden öperim.

Macit CÜNÜNOĞLU

18 Aralık 2024

DOSTLUK ve TATİ



Uzun zamandır seyahate çıkamadım.
Zaten asgari ücret seviyesindeki emekli maaşım da
gezmeme imkân vermiyordu.
Kader utansın diyelim yolculuğa başlayalım.
Değerli ve kadim dostum Bahattin Baha Tekman’dan
davet aldım…
Tabii balıklama atladım, ver elini Antalya.
Atmış yıllık dostum aslen Turhallı, Tokat Öğretmen Okulu’nda
başlayan kardeşliğimiz uzun yıllardır devam ediyor..
Öğretmen emeklisi hocam Antalya’ya yetmişli yıllarda
yerleşmişti ve onca sürgüne rağmen bu kenti terk etmedi.
Başarılı işletmecilik de yapıp hayata üst seviyede tutundu.
Eh, hâl vakit iyi olunca beş yıldızlı konfora eşit ağırlanma
fırsatı bulduk.
Sağ olsunlar, var olsunlar; karı koca bizi dört dörtlük
misafir ettiler.

Şimdi gelelim dostluğun kıymetine:
Dost, uzakta olsa bile yakınımızda hissedebildiğimiz,
en soğuk günde dahi ruhumuza verdiği sıcaklıkla ısınabildiğimizdir.
Karanlıklarımızı, kara bulutlarımızı dağıtan, benliğimizi aydınlatan dostumuzun değerini bilmeli, gerçeğini sahtesinden ayırabilmeliyiz.

Dost, yanında yüksek sesle düşünebildiğimizdir. (Emerson)
Ondan ayrılınca üzülürüz; çünkü “ayrılık gerçek dostlar için mihenk taşıdır
(La Cordaire).
Dostuna özveri göster, bencillik etme.
“Bencillik dostluğun zehiridir ( Balzac).
Kendimize verdiğimiz en güzel hediye olan dostluk (Stevenson) güvensizliğin başladığı yerde biter (Epikür).
Gerçek dostluk karşılıklı güvenle sağlamlaşır.
Bakma sen “güvenme dostuna, saman doldurur postuna” diyenlere.
Sahte dostlar için söylenmiştir bu söz.

Evet, Antalya ülkemizin müstesna kentlerinden biri.
2004-2009 yılları arası beş yıl yaşamıştım.
Dört ayı aşırı sıcak geçen süreyi hesaba katmazsanız
cennetten bir köşe.
Tabii nüfus üç milyona dayanmış, göç alan illerin başında geliyor.
Lakin âdeta Ukraynalı ve Rusların işgaline uğramış gibi
görünüyor.
Çarşı pazarda fiyatlar artmış, konut kiraları İstanbul ile
yarışır hale gelmiş.
Bu arada satın almak için gözüme bir ev kestirdim, (şaka şaka)…
Müteahhit firma ile görüştüm, 130 metre kare daireye
1 milyon 800 bin Euro fiyat çekti.
Gerisini siz düşünün.
Yine de deniziyle, tarihi dokusuyla yaşanılası bir yer.
Fakat dikkatimi çeken en önemli husus çarpık yapılaşma.
Parti ayırımı yapmaksızın tüm belediye başkanları
şehri yüksek katlı binalarla betona teslim etmişler.
Örneğin Antalya’nın gözbebeği, vitrini Karaoğlan parkı
bakımsızlıktan, ilgisizlikten çöplüğe dönüşmüş;
gezi yolları kırık dökük parkelerle çirkinlik manzarası sergiliyor.
Çok merak ediyorum, iki dönem üst üste seçilen
Böcek efendi çevreciler tarafından hiç uyarılmıyor mu?

Neyse, on günlük tatilin sonucun da anavatan İstanbul’a
döndük, elbette Tekman ailesinin misafirperverliğini
yad ederek…
İyi ki varlar.

Macit CÜNÜNOĞLU