.
Yasak
İşte memleket
Gezi, Taksim, Beyoğlu, Cihangir, Tarlabaşı, Gümüşsuyu yasak.
Kadıköy, Adalar, Yalova, Avşa, Güzel Marmara, Derdalan YASAK!
Vapura, trene, otobüse, metroya, at’a, bisiklete binmek yasak.
Offf, n’oluyoruz yav?
Desene İstanbul yasak, yaşamak yasak!
Asabiyim, fevkalâde öfkeliyim…
Dayanamıyorum artık…
Yalnızım çaresizim, umutsuzum.
Bölündü toplum; bölen iktidar…
Fakirleşti toplum; zengin iktidar…
Dindarlaştı toplum; firavun iktidar…
Evet, dayanamıyorum artık!
Kör kuyular mekânım
Bir lokma sanat, bir dirhem şarap dünyam
Ne sevdaya yer var gönlümde ne aşka…
Bu ben miyim tanrım?
Ceza mıdır biçtiğin hayat, cehennem zebanisini koydun başımıza…
Maksatın cennet ülkeyi dar etmek midir kullarına?
Eğer niyetin kötüyse, işbirliği yapıyorsan yalancıyla…
İlişkilerimi askıya alıyorum seninle!
Bak, şaka söylemiyorum…
Yetti gari!
Yok nedamet getiriyorsan şu belâyı çek al dünyamızdan…
Venüs’e mi yerleştirirsin, yoksa Uranüs’e mi…
Yalnız Ay’a koyma…
Bakarsın astronot kılığında geri döner…
Bilirsin, Obama’yla arası iyidir, zaten kendisi Anadolu zencisidir…
O nedenle bizden uzak sana yakın olsun…
Hadi, söz dinle…
İnsanı küçümseme, sen benim beynimde, ben senin…
Sahi, neyindeyim…
… ? …
Ne kadar ayıp, duymamış olayım…
Yoksa sende mi O’na hayransın…
Millî iradenin arasına özenle serpiştirilmiş döt kıllarından…
Vah vahhh!
Desene işimiz kaldı Marduk’a…
Olsun, ben de müracaatımı Sümerliye yaparım…
Haydi hoşça kal…
Nasıl olsa karşılaşırız sırat köprüsünde…
Tekrar by, by!
M.C.
.
Sergiler eskiden pek bir şey ifade etmezdi…
Dostlar alışverişte görsün misali hızlı turlamalar…
Uzaktan göz ucuyla bir bakış, hepsi o kadar!
Yaşlar ilerleyince durum değişiyor…
En azından algılar, hissiyat…
Bir başka gözle bakıyor insan…
Anlamaya, içselleştirmeye çalışıyor.
Sergideyim, Yapı Kredi Kültür Merkezi, Galatasaray’da…
“elleri var özgürlüğün” diyor şair, henüz 100 yaşında!
Ve yüksek huzurlarınızda 1914 doğumlu Oktay Rifat.
Nazım’ın kuzeni, “Garip” akımının kurucularından…
“İkinci Yeni”nin yönlendiricisi…
Dolu dolu yaşanan bir ömür, 1988 yılında şairler cennetine göçen
ölümsüz insan!
Oğlu Samih Rifat mimardı…
Aynı zamanda çevirmen, romancı, şair…
Tesadüf bu ya, yetmişli yıllarda aynı işyerinde çalışmıştık…
Her zaman mesafeli, sürekli kitap okuyan biriydi.
2007 yılında kaybettik, maalesef genç ayrıldı aramızdan.
Hani “derya deniz” derler ya, “on parmağından on marifet”…
Bu sözler sanki Oktay Rifat’ı tarif ediyor…
Avukat, devlet memurluğundan emekli, Vali çocuğu…
Ressam, babası gibi edebiyatçı, âdeta zirve...
Melih Cevdet, Orhan Veli dostluğuyla ölümsüzleşiyor…
Ve bu dünyadan Oktay Rifat geçiyor…
Geriye kalan yüzlerce eser…
Ne mutlu O’nu hatırlayanlara, sevip sayanlara.
Sergi sergi değil; edebiyatçılar, sanatçılar gösterisi…
Kimler yok ki, en güzel tablolarıyla Nazım’ın annesi Celile Hanım…
Fotoğraflarıyla Ara Güler…
İçki masasında Cevat Çapan, Oktay Akbal…
Ve ölüler kervanı…
Dünyayı erken terk edenlerden Orhan Burian, ilk fırsatta yazacağım…
Nevzat Üstün ve daha niceleri…
Nasırına inat gülümsüyor Orhan Veli…
Yine mütevazı, yine çapkın, çaktırmadan Mualla’ya bakıyor…
Ada vapuru şıngır mıngır, Melih Cevdet kahkahalarıyla Homeros’a takılıyor…
Tavla oynuyor dostlar, kahve fincanları fal peşinde!
Koskoca bir yüzyıl, yirminci yüzyıl; en yalın insanlarını kucaklıyor…
İçinden geçen, yaşayan, âşık olan, kavga veren, hapis yatan, sürgüne giden…
Sevdalı yürekleri bağrına basıyor.
Yolunuz düşerse Beyoğlu’na, Galatasaray’a…
Sizi bekliyor Oktay Rifat…
Bir köşede “Erica” marka daktilosu…
Bakarsınız içinde acı, öfke barındıran ağıt yazacağı tutar…
Berkinlere, yitip giden madenci evlâtlarımıza, 301’e…
Yağlı boya takımı da orda…
Boş bir tuval götürürseniz doğacak güneşleri ıskalamadan
kömür karası vicdanların resmini çizer…
Evet, akıp gidiyor nehirler, geçiyor zaman…
Ve şiirler yüreğimizde, öksüz satırlar ustamızın kaleminde…
Mahzun Tarafım
Benim mahzun bir tarafım vardır.
Bakmayın neşeli olduğuma;
Sanki bir başkası içimde;
Pişman dünyaya geldiğine.
Bağ, bahçe, deniz kenarı,
Güzel manzara faydasız;
Ben hazdan bitiyorum,
O daima neşesiz
Alışamadım yıllardır.
Bu ikinci varlığıma
Bakmayın neşeli olduğuma
Benim mahzun bir tarafım vardır.
Oktay Rifat
Not:
Değerli Oktay Amca,
Bugün 31 Mayıs 2014, bir yıl önce saldırdılar…
Genç fidanlara, ana kuzularına…
İstanbul’un tam orta yerinde!
O çocuklardan toprağa düşen oldu.
Şimdi yanındalar.
"Saldıran kimler?" mi…
Can dostun Sabahattin Ali’ye sor söylesin…
Biliyorsun, sene 1948
Aylardan Nisan
Istıranca dağlarında sopalarla döverek katlettiler…
İşte aynı zihniyet Taksim’de işbaşında…
Uzun yıllardır da Türkiye’de…
Yine vuruyor, kırıyor, göz çıkartıyor, öldürüyor:
İyiyi, güzeli, doğruyu…
Bakalım nereye kadar?
Demem o ki, bugün de yanınıza gelenler olursa…
Bas onları bağrına, bağrınıza…
Bil ki gelenler insanın en hası, onurumuz, Gezi’nin çiçekleridir…
Daha öncekiler gibi…
Hepsi Berkindir; yaşları on beş, on altı, on sekiz…
Hazırlıklı ol, sakın şaşırma...
Canımız, umudumuz, yarınlarımız, göz yaşlarımızdır!