Bayramın üçüncü günündeyiz, şükürler olsun ilk
bir şair vardı, öğretmen
30 Haziran 2023
PEMBE DÜŞLER
29 Haziran 2023
İÇSEL YOLCULUKLAR
Bayramın ikinci günündeyiz, dün çoluk çocuk
ve torunlarla güzel bir gün yaşadım.Ve klasik ant içme törenini gerçekleştirip dağıldık.
Torunların ikisini Antep’e, kızları da Bodrum’a uğurladım.
Buna da şükür, Allah’tan aynı kentte yaşıyoruz,
yoksa WhatsApp’a mahkûm olup görüntülü
birliktelik sağlayacağız.
Tabii el öpme falan olmayacak, yakın temas ise ne mümkün…
Ekrandan gördüğümüz kadarıyla mutlu olmaya çalışacağız.
Oysa küçük kentlerde, bilhassa Amasya’da bayram bir başka
güzellikte yaşanırdı.
Öncelikle kaleden top atışıyla kutsal gün başlar ve
dinsel ritüeller eksiksiz yerine getirilirdi.
Bu arada mezarlıklar unutulmaz, arifeden başlayan ziyaretler
toprak altındakileri sevindirirdi.
Hele İmaret’in bahçesine kurulan bayram yeri çocukların
dünyasında yepyeni heyecanların başlamasına sebep olurdu.
Düşünüyorum da, o devirler masal dünyasıymış gibi hafızamda
yer etmiş…
Bir daha asla yaşanmayacak güzellikler…
Her aklıma geldiğinde duygulanırım, aynı zamanda da hüzünlenirim.
Bir de deprem gerçeğimiz var, elli binin üzerinde yitirdiğimiz canlar…
Yakın tarih, beş altı ay öncesi…
Evin içinde bayram münasebetiyle Kandıralı’nın klarnet
sesi yayılıyor…
“Kadifeden kesesi, kahveden gelir sesi…”
İstanbul türkülerinin en kıvrak olanı, insanı yerinde durdurmaz.
Ama ruhsal dünyamda şizofrenik bunalımlar yaşıyorum.
Âdeta kişilik bölünmesi…
Bir tarafım hayat devam ediyor deyip oyun havalarıyla coşuyor…
Diğer tarafım da kan ağlıyor, yüreğim daralıyor.
Hatay, Maraş, Adıyaman gözlerimin önüne geliyor…
Yaşanan derin acılar, kayıplar…
Silkinip kendime geliyorum, utanıyorum…
İnsanlığımdan, savunduğum değerlerden…
Ve müziğin rotasını anında Andrei Boçelli’ye çeviriyorum…
O kör, benim duygularım kör.
Vicdanım sarsılmış…
Ve çağımızın insani duyguları nasıl da tahrip ettiğini
sorgulamaya başlıyorum…
Nereye kadar, yol uzun, yolcu çaresiz ve paramparça.
Netice, yine hüsran yine hasret çıkıyor karşıma…
Kaybolmak istiyorum sonsuzlukta…
Oysa daha dün sevdiklerimle birlikteydim.
Bayramlaştık, gülüştük eğlendik…
Ama yüreğimdeki isyan fırtınalarının sesini duyuyorum…
Antakya’dayım, Asi nehrinin sularında kulaç atıyorum…
Az ilerde çocuk mezarları…
Ve anında düşlerimden uyanıp doğduğum topraklara sığınıyorum.
Yine Amasya’dayım…
Ellili yıllar, babamın elinden tutmuş Gümüşlü camisinden çıkıyorum.
Mahalleyi kavurma kokusu sarmış.
Birazdan kahvaltıya oturacağız.
Masada Hakkı ustanın çöreği ve köy peyniri…
Ve kurban edilen koçun budundan elde edilen kuşbaşı et…
Ortam misss!
Yaşım yedi sekiz…
Ya şimdi, neredeyim?
Yetmiş üçündeki sevda adayı olarak serseri gönlümü gezdirmekteyim…
Bir o tarafa bir bu tarafa…
Bayramın ikinci gününden selâmlar değerli dostlar.
Yine de ve her şeye rağmen sevgiyle aşkla kalın, hoşça kalın.
Macit CÜNÜNOĞLU
26 Haziran 2023
"GAMZEDEYİM DEVA BULMAM..."
25 Haziran 2023
ALLI TURNAM
24 Haziran 2023
MEYHANEDEN...
22 Haziran 2023
SESSİZ HAYATLAR
İnsanın yakınları ölünce üzülür.
21 Haziran 2023
FOTO-DEĞİŞİM
Başlığı özellikle koydum, fotoğraf sevdam malûm.
Zaten sayfamızın çıkış noktası da belli, önce fotoğraf.
Ara sıra da araya anılar, yorumlar serpiştiriyorum.
Fena olmuyor hani, bugüne kadar da iyi gitti.
Ancak Amasya küçük bir kent olduğu için görsel malzeme
bakımından bir türlü ırmak boyundan kurtulamıyoruz.
Oysa altı ilçe ve onlarca köy var.
Lakin açılan pek çok sayfa şahıs fotoğraflarıyla dolu.
Örneğin Taşova’nın veya Göynücek’in bir köyünü düşünün.
Köyün adını taşıyan sayfa açılmış…
Fakat köyün tek bir fotoğrafı bile yok.
Tamamı özel yaşama ait kareler.
Hâl böyle olunca görsel zenginliğe ve çeşitliliğe
yeteri kadar ulaşılamıyor.
Yine güzeller güzeli Boraboy.
En az on sayfası var.
Gel gör ki yeryüzü cennetinin fotoğraflarını ara ki bulasın.
Varsa yoksa semaver başında aile boyu fotoğraflar.
Bir de Amasya siteleri var ki, tek kelimeyle allahlık Ali bey.
Deniz manzaraları mı ararsınız, zenci çocuklar mı…
Hepsi mevcut, hatta konu sıkıntısından olsa gerek
çokça paylaşılmış fıkra şablonlarını yayınlayanlar bile var.
Neyse, asıl değinmek istediğim mevzu “değişim”…
Son zamanlarda sıkça duyduğumuz kavram.
Tabii günlük yaşamımızda bir yığın alanda değişim gerçekleşti.
Siyaset hariç olumlu veya olumsuz müthiş dönüşümlere
tanık olduk.
Bunlardan biri de fotoğraf.
Sektör konvansiyonel tekniği terk edip dijital dünyaya zıpladı.
Elbette artıları eksileri var…
Lâkin sonsuz ufuklar açtığı da kesin.
Özellikle kameraların cep telefonuna girmesiyle selfi dahil
fotoğraf hayatımızın ayrılmaz bir parçası oldu.
Artık her anımızı tespit edip arşiv kayıtlarına postaladık.
Lakin kalite, işte orası tartışılır.
Belki de narsist özelliklerimiz ön plâna çıktığı için çekilen
her bir kare de biz varız.
Üstelik abartılı biçimde, arkada nefis manzara…
Yine de kafamız elimiz kolumuz orada!
Ve bizsiz hemen hemen hiçbir enstantane yok.
İllâki poz vereceğiz!
Dolayısıyla anonim fotoğraf anlayışı gelişmiyor,
yüksek egoların tatmin aracına dönüşüyor.
Hâl böyle olunca ara ki kent, kasaba, köy manzarası bulasın.
Bu durum fark edilir mi?
Hiç sanmam, nasıl ki sayın Kılıçdaroğlu 13 yıldır,
(yazıyla da on üç) aynı koltukta poz veriyor…
Halkımız da binlerce kez poz verip albümüne koyuyor.
Geziyor da, ama Boraboy’un, yaşadığı kentin, ilçenin, köyün
fotoğrafı yok…
Varsa yoksa kına gecesi, düğün alayı, hacı hoca asker uğurlaması…
Geriye de boş çuval hesabı hayatlar kalıyor…
Zaten kimin umurunda dünya!
Macit CÜNÜNOĞLU
19 Haziran 2023
AMASYA GEZİNTİLERİ
Amasya muhabbetini o kadar çok abartmışım ki,
dün bir dostum telefonla aradı.
Beni kahve içmeye bağına davet ediyor.
Elbette İstanbul’da yaşadığımı hatırlattım ve
nazik davetine teşekkür ettim.
Evet, sık sık doğduğum topraklara seyahat ediyorum.
Elimde değil, bedenimden azade gönlüm müthiş bir heyecanla
Yeşilırmak vadisine koşarak gidiyor.
Bu durum hoşuma da gitmiyor değil.
Ne de olsa süresi kısa da olsa onca yaşanmışlık var.
Üstelik hafıza kayıtlarım öylesine dolu ki zaman zaman
yer açmak için resetliyorum.
Tabii ki hepsini değil, lüzumsuz olanları.
Ama beyinsel depomda demirbaşlar her daim mevcut.
Öncelikle Selağzı merkez olmak üzere tüm sokak ve mahalleler.
Sonra dağlar geliyor, elbette keşfettiklerim.
Ve giderek çevreye açılıyorum…
İlçelere, köylere, mezralara.
Fakat Akdağ’a bir türlü çıkmak nasip olmadı, hâlâ yanarım.
Lâkin çocuk yaşta yaşadığım arkadaşlıkları unutamıyorum.
Okul sıralarının yarattığı heyecanlar, mahalle aralarında
top koşturmalar…
Bir de Çolağın bağı efsanesi…
Bir yığın gence ev sahipliği yapmış toprak saha.
Bugünden bakınca hayâl gibi geliyor, sanki düşler dünyası.
Evet, Amasya gerçekten özellikli bir kent.
Yalnızca tarihi, bereketli topraklarıyla değil insan
malzemesiyle de zengin.
Hatırlıyorum da yaşadığım dönemde ne renkli kişilikler tanıdım.
Bir çoğunu hâlâ sevgiyle yad ederim.
Tabii göçüp gidenleri de saygıyla anarım.
Özellikle Beyazıd kütüphanesi bir devrin Oxford’u gibiydi.
İki işlevsel salonu vardı, biri gençlerin diğeri çocukların.
Mumyalar da henüz Müze’ye taşınmamıştı…
Komşumuzdu, hemen yanı başında mücellithane vardı.
Yakutiye mahalleli Cudi abi eski
kitapları yeniden ciltler,
hayata döndürürdü.
Sahi bir zamanla okullarda El-İşi dersi vardı.
Güzel yazı, cilt yapma, albüm üretme vb.
El becerisini pratik zekayı geliştirici eğitim sistemiydi ama
çabuk vazgeçildi.
Onun yerini robotik dersler aldı, ne demekse?
Kütüphanenin müdürü Muammer beydi (Ülker), daha sonra
Süleymaniye’nin genel müdürü oldu.
Rahmetli babamın sevdiği bir kişiydi, sık sık makamında ziyaret eder
tarihsel sohbetler yaparlardı, tabii ben de yanında.
Arapça, Farsçayı sular seller gibi bilirdi…
O da bu dünyadan göçtü, nurlar içinde yatsın.
Fakat külliyenin bahçesindeki asırlık iki çınar her zaman
ilgimi çekerdi.
Gövdenin içi çürümüş, çeperleriyle hayata tutunmaya çalışıyor.
Heybetli dallar budaklar, semaya el sallayan yeşil yapraklar.
Hele şadırvan, namaz vakitleri öncesi âdeta bekleme salonu.
Aman tanrım, çocukken orada büyüklerin anlattığı ne
hurafeler dinledim, cinli perili hikâyeler…
Ruh sağlığımı bozar rüyalarıma girerdi.
Neyse, hayat zaten masallar manzumesi değil mi?
Yarın kaldığım yerden devam ederim Amasya muhabbetine…
Şimdilik hoşça kalın değerli dostlar.
Macit CÜNÜNOĞLU
MEHTABA ÇIKARKEN
Sabahı bekleyemedim, akşamın hikâyesini şimdiden
18 Haziran 2023
MADEM BABALAR GÜNÜ!
“Yeni Dünya Düzeni” hayatımıza neler sokmadı ki?
“Anneler günü”, bugün de “Babalar günü”…
Benimseyip alıştık, sanki bayram günleri gibi
iple çeker olduk.
Yalnızlık çağında da fena olmuyor hani, gözlerimiz
kapıda evlat bekliyoruz.
Tabii hazin bir durum ama yaşamın gerçekleri
ağır basıyor.
Gençler zamanın esiri olmuşlar, çoluk çocuğa karışıp
yarınlarını örgütlemeye çalışıyorlar.
Geçmişin değerleri çoktan terk edilmiş, popüler
kültürün âdeta oyuncağına dönüşmüşler…
Hay huyla sonsuzluğa koşuyorlar.
Peki bu hız niye, es vermeden durup dinlenmeden
ipi göğüsleme çabası…
Sanatsız, duygusuz telefona endeksli hayatlar.
Hiç bana göre işler değil.
Önce baba evlat ilişkisi gerçek bir dostluğa dayanmalı.
Yıl içerisinde felekten çalınan günlerin sayısı sınırlı olmamalı.
Kurulan masalar aşk, şiir, müzikle zenginleşmeli.
Elbette bir kuple siyaset de olabilir ama asla abartmadan.
Tabii bunlar benim düşüncelerim.
Yemişim Analar, Babalar, Dedeler gününü.
Aslolan gönül yoldaşlığıdır.
Ayrıca yaş farkının ne önemi var.
Ne demiş büyüklerimiz: “Akıl yaşta değil, baştadır.”
Bu nedenle asıl mesele hayata aynı pencereden
bakmayı becerebilmektir.
O zaman evlatlarla sevgiyi yudumlarsınız doya doya.
Bir de yaşlılık sendromu var.
Çağa ayak uyduramazsanız hakikaten başa bela.
Başlarsınız sürekli hastalık konuşup şikâyet etmeye.
Halbuki Candan Erçetin şarkısında diyor ki,
“Ölümden başkası yalan…”
İşte yaşam sevincini destekleyen sihirli formül.
Boş ver ölümü, cenneti cehennemi…
Dört elle sarılmak lâzım hayata, sevgiyle yoğrulmalı insan…
En azından dertleri paralel geçip sevdanın büyülü
dünyasına teslim olmalı.
Özgürce, gülümseyen yüzlerle, ışıldayan gözlerle.
İnanın hayat insanı mahcup etmez, ne ekerseniz onu biçersiniz.
Tecrübeyle de sabittir.
Yıllarca sevdalar ektim, aşk topladım…
Notalar ektim, şarkılar topladım…
Dostluk ektim, okyanuslara karıştım…
Yudum yudum memleket topladım.
Macit CÜNÜNOĞLU
13 Haziran 2023
2030'a DOĞRU...
Amasya sevdam bilinen bir şey.
Ya İstanbul?
Asla ihmale gelmez, hele bir küsmeye görsün…
Araya Jüstinye’nin güzel kızı Helena’ya koysan
yine de barışmaz.
Ne de olsa yarım yüzyıldır birlikteyiz, koyun koyuna yaşadım.
Eh bu süre içinde huyunu suyunu öğrendim.
Zaten havası da öyle değil mi, güneşli diye Boğaz’a gidersiniz,
aniden ortaya çıkan kara bulutlar bir türlü dirlik vermez.
O nedenle daima hazırlıklı olmak lâzım.
Evet huzurlu yaşamak zor iştir.
Özellikle ülkemizde, neşenizin kaçması için yüzlerce sebep var.
Yine de katlanmaya çalışıyoruz…
İçsel dünyamızın dinginliği ise fevkalade önemli.
Öncelikle insanın hobisi olması gerek.
Madem çağımızda lobilerin hikmeti harbiyesi kalmadı,
yalnızlık çemberinde çırpınıp duruyoruz.
Neyse ki sosyal medya imdadımıza yetişiyor.
Fotoğraf olsun, yazı olsun üç beş paylaşacak bir şeyler buluyoruz.
Bu da beni mutlu ediyor.
Ayrıca hayatta karşılamayacağım kişilerle tanışıp dost oluyorum.
Alın size oturduğunuz yerde edinilen zenginlik formülleri.
Telefonda oyun oynamaktan iyi…
Bir de insan sıcaklığını yüreğinizde hissediyorsunuz.
Hani derler ya: “Her hayat bir hikâyedir.”
Her bir tanışıklık da gönülsel servet birikiminin sebebi oluyor.
Yeter ki kişi yaşama gülümseyerek baksın, duygu dünyasının
kapılarını açık tutsun…
Gerisi kendiliğinden geliyor, sevgi pınarlarının başında
buluşmalar başlıyor…
Şükrederek gözlerdeki ışıltıyı fark edin, güneş sizi asla
yalnız bırakmayacaktır.
Ayrıca iyimser olmanın faydasını her zaman gördüm.
Hislerim de beni hiç yanıltmadı.
Örneğin Tayyip’in yüzde yüz kazanacağını aylar önce yazdım.
Erken ötüşümden dolayı kızan arkadaşlarım da oldu.
Fakat her şeye rağmen hayatın devam edeceğini de yazdım.
Merak etmeyin, herkesin bir devri var, O da gelip geçer.
Ne zaman mı sonlanır?
O konunun da altını çizerek tarih vereyim.
Efendim adam tüm rekorları kırdı, tek adamlıkta
Atatürk’ü, İnönü’yü solladı…
Geriye de CHP’nin 27 yıllık tek parti iktidarı kaldı.
Şimdiki hedefi de bu, 21 yılı gitti…
Egale etmesi için daha 6 yılı var…
Artık ya sabır mı çekersiniz, ya da tanrıya dua mı edersiniz…
Orasını bilemem, ama ben tiyatro salonundaymışçasına
sahnelenen komediyi gülümseyerek izlemeyi sürdüreceğim…
Yoksa geriye tek çıkış yolu kalıyor ki…
Ağır suç teşkil edeceğinden maalesef açık etmeyeceğim…
Zaten yedi yıl dediğiniz nedir ki, göz açıp kapayıncaya
kadar geçer…
Hele bir 2030’u görelim, tahminim odur ki Bay Kemal
yine siyaset sahnesinde olacaktır…
Ne de olsa İttihat Terakki geleneğinden gelme…
Reis’e de takdiri ilahi bir güzellik yapmazsa necip halkımız
bu kez gereğini yerine getirir diye düşünüyorum.
Bu hususta da inancım tamdır.
Haydi rastgele, kalın sağlıcakla.
Macit CÜNÜNOĞLU
GEZİNİN ARDINDAN
Amasya’da doğup büyüyen herkesin bir camisi vardır.