![]() |
Kiralık bisikletle Amasya sokakları. 50'lili yıllar. |
Haberlerde dinliyorum, butik otellere ilgi artmış.
Yani on, on beş odalılara.
Demek ki Corona sayesinde insanoğlu gerçek sosyalleşmeyi de öğrenecek.
Yoksa gidişat iyi değildi.
Yirmi yıldır aynı apartmanda oturuyorum, komşuluk ilişkilerimiz sıfır.
Oysa onca çaba göstermiştim ama hiçbir işe yaramadı.
Anlıyorum ki izole hayatlar pek çok ailenin tercihi olmuş.
Öyleyse yapacak fazla bir şey yok.
Fakat nasıl bu duruma geldik, hâlâ anlamakta zorlanıyorum.
Amasyalıyım, Gümüşlü mahallesinde doğdum ve büyüdüm.
O sıcak komşuluk ilişkilerimizi asla unutamam.
Zaten büyüklerimiz boş yere dememişler; “Ev alma komşu al”.
Ne kadar da isabetli bir söz.
Sanki bugünleri görüp geçmişten sihirli formül uzatmışlar.
Ancak uyarıyı dikkâte almamışız.
İki aydır evlere tıkılı yaşıyoruz.
Vakit geçirme uğraşlarımdan biri de albüm karıştırmak, eskilere yapılan
keyifli yolculuk.
Sanki mahallenin soyağacı gibi fotoğraflar.
Kimler yok ki, nerdeyse tüm komşular orada, hem de çoluk çocuk.
Tabii erkekler yok, abiler, amcalar vs.
Ayrıca niye olsunlar ki, erkek ailenin reisidir ve çalışmakla yükümlüdür.
Onun mesai arkadaşları, kahvehanesi veya meyhanesi vardır.
Ama kadın öyle mi, öncelikle çocuklarının anasıdır
ve yetiştirmekten sorumludur.
Bu konuda yine büyüklerimizin görüşüne baş vuralım…
Derler ki “Yuvayı dişi kuş yapar.”
Yapar da aynı zamanda komşularıyla birlikte kollektif yaşar.
Belki de dayanışmanın, imecenin en güzel gerçekleştiği devirlerdi.
İyi günde kötü günde hep beraber olabilmenin mutluluğuna erişmek…
Artık çağımızda böyle bir şey yok.
Sadece masallar dünyasında kaldı.
Ve Türkiye on yıllardır küresel dünyaya yelken açtı.
Hayran kaldığımız Batılı normlara ulaşırken farkında olmadan mücevher
kıymetindeki değerlerimizi safra niyetine çöpe attık.
İyi mi oldu kötü mü, orasını bilemem.
Ancak gelinen nokta ortada.
Koskoca bir yalnızlık.
Kapitalizmin ideologları için mükemmel sonuç.
Yalnız insan, tüketen insan.
Ne güzel!
Torunlar bile AVM istiyor, akülü arabalar, elektrikli oyuncaklar…
Anne babalar da izlerken dört köşe oluyor.
Halbuki mahalle arasındaki çamurun, dokuz taşın kıymet-i harbiyesi vardı.
Bir de uzun eşek oynayacak kadroyu kurduysanız…
İşte o zaman seyredin neşeyi, coşkuyu.
Ayrıca top deyip geçmeyin, en orijinaline yakını çaputtan yapılırdı.
Taşlardan oluşturulmuş iki kale…
Peşinde tüm mahalle, hava karardı kararacak…
Anneler camdan bağırıyor; “eve gel hınzır!”…
Ne duyan var, ne giden.
Her gün bayram yeriydi mahalle...
Çünkü çocukların dünyasıydı, sevinciydi, mutluluğuydu…
Daha henüz psikolojinin kapsama alanı keşfedilmemişti.
Ahenkli bir hayat, huzur vardı.
Macit CÜNÜNOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder