"Ve kadınlar bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve kara sabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar, bizim kadınlarımız..."
Nazım usta şiirinde böyle diyor. Gerçekten de Karadeniz kadını fedakârdır, çilelidir. Nasıl olmasın ki, fındıkta, odunda, mısırda, ineğin altında, ocağın başında hep o vardır. Coğrafya serttir. Fındık bahçeleriyle kaplı arazi dağlıktır. Ege'nin düzlüklerini bulamazsınız. Aydınlı efe zeybek oynarken ayağını bir hafta da yere indirir... Ama Karadeniz insanı öyle mi? Kıpır kıpırdır horonları, kemençenin ritmine yetişmek için nefes ister.
Zantaralı da güzel oynar. Bir kaç düğününe katıldım. Tam bir şölen havasıdır. Silah sesleri arasında evlenen çift âdeta gökyüzüne uçar... Yoldaşı olur bulutlar... Ve yüce Sis dağı çok uzaklardan seyreder manzarayı... Karadeniz her zamanki gibi coşkuludur, dalgalarıyla köyü selâmlar.
Zantara'da da gurbetçi çoktur. Ekmek parası işte, kimi yurt dışında, kimi İstanbul'da. Çok çocuklu ailenin yükünü kadınlar omuzlar. Belinden peştemal, sırtından küfe (şelek) eksik olmaz. Tam bir emekçidir. Ağır yükler taşıyan narin bacakları eğridir. Eski Skoda pikapların tekerleklerine benzer. Erkek ise giyinir, süslenir... Belinde tabanca, kahvelerin yolunu tutar. Çünkü muhabbet ordadır, hoşgin oyunu eşliğinde yüksek politikalar yapılır(!)
Görele'de kurulan Salı pazarı çevre köylerin vazgeçilmezidir. O gün Akharman'a Şevket abinin arabası gelir... Yolcuyu toplar, ver elini pazar yeri. İlk ihtiyaç hamsi, mübarek balık kovalarla alınır... Sonra da beyaz ekmek. Siz hiç mısır unlu yarmaçayla pişirilen hamsi yediniz mi? Olağanüstü lezzettir. Bir de neyi özledim bilir misiniz? Halis sütten yapılmış yoğurda mis gibi kokan mısır ekmeğini doğrayıp da yemek... Vallahi ağzım sulandı! Ah Zantara ahhh! Neler hatırlattın bana.
Evet dostlar, şimdilik hoşçakalın... Güzel köyümüzle tekrar buluşuncaya kadar. Ha bu arada gelirken şemsiyelerinizi unutmayın... Ayam bozdu, yağmurlar başladı... Toprak suya doydu... Ben size doyamadım. Keşke okulumuzla bir daha kucaklaşsak... Hep beraber, hep birlikte... Gençlik heyecanlarıyla. Ama gözler ıslak, gönüller yorgun.
Macit Hoca
 |
1970- Gıdır Geçiti |
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder