Kaçıncı gidişim bilmiyorum, ama her ziyaretimde ayrı bir zevk alıyorum.
Uluslararası şöhreti her geçen gün artan Kariye Müzesi’nden söz ediyorum. Doğum tarihi VI. yüzyıla (536) uzanan manastır, Ayasofya gibi Bizans İmparatoru I. Jüstinyen döneminde inşa edilmiş, orijinal adı: Chora (Kora). En önemli özelliği de Türkiye’deki kiliselerin içinde en fazla mozaik ve fresklere sahip olması. Dikilen minaresiyle 1511 yılından 1948’e kadar cami olarak hizmet etmiş… Ve müzeye dönüşmesiyle birlikte turizmin gözbebeği olmuş. Ne mutluluk, inançlara gösterdiğimiz saygı sevgiden ötürü kadirşinas milletizdir vesselâm! Keşke bu özelliğimiz başta siyasete, hayatın diğer alanlarına yayılsa diyeceğim ama görünen köy kılavuz istemez, işimiz gerçekten zor! Sağlık olsun, büyük ideallerin peşinden koşan gönlümüzü minik heveslerle hoşnut etmek de ayrıca bir keyif… Hele bir de İstanbul gibi hazinenin kucağında yaşıyorsanız. Hiç unutmam, genç bir mühendis arkadaşım sormuştu… “Kariye diye duyarız da, bu mekân nerde?” Kendisi uzun yıllardır bu kentte yaşayan entelektüel, hemen hemen her alanda bilgili, donanımlı, bilhassa kadın-aşk-sanat ve spiritüel mevzularda. Vazgeçtim gitmesinden, adresi dahi bilmeyişine gerçekten çok şaşırmıştım! Kora Karagümrük/Edirnekapı Fatih ilçesi sınırları içinde, surlara çok yakın. Fırsat bulursanız gidin görün, dokunun duvarlarına… Bir de Hz. İsa ile göz göze gelirseniz, emin olun Nirvana’ya ulaşırsınız… Tabii benim gibi inancınız itikatınız varsa! Ayrıca Tekfur Sarayı’na da komşu, selâmlayacaktım ama orası bugünlerde restore ediliyor, inşallah bir dahaki sefere. Bu kadar antik paylaşım yeter, şimdi gelelim asıl meseleye… Yoksulluk akıyor tarihî dokuda, sur içinde, gerçek İstanbul’da. Balat’ta, Fener’de, Çarşamba’da, Zeyrek’te, Ayvansaray’da… Onca kültürel zenginliğe karşın bölge teslim olmuş açlığa, çarşafa! Hani büyük Usta sık sık diyor ya; ulusal gelirimiz 11 bin kûsur dolar… Gel de inan, dünya mirası coğrafyada küçük hayatlar yaşanıyor gecekonduda… Aslında görünen manzara ne kadar hazin, yürek parçalayıcı… Üstelik burası Adıyaman, Hakkari değil… Canım İstanbul’umun tam orta yeri, kâlbi, ruhu, omurgası! Hadi, dikilen gökdelenlere verdiğiniz izinlerle (belki ortağısınız) bu güzelim kentin siluetinin içine ettiniz… Kara çarşafı gösterip türbanı benimsettiniz… Eski eserlere saygı adına yaptığınız restorasyonlarla epey takdir topladınız… Hepsine eyvallah! Ya insan, insanımız? Utanmadan, sıkılmadan makarnaya-kömüre mahkûm ettiniz ki… Yüzde elli değil yüzde doksan oy verse bile… Asla tarih affetmeyecektir, emin olun! Macit CÜNÜNOĞLU . |
“Dava” kavramıyla 12 Eylül öncesi tanıştık.
Elbette daha önce kullananlar da olmuştur ama Başbuğ’unki başka!
Ne diyordu MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş:
“Davadan döneni vurun!”
Sokak yangın, kan akıyor, gençler aydınlar hedefte…
Ve yitip giden binlerce can!
O yıllar darbeyle sonuçlandı, gelenler öyle bir vurdu ki…
Dava dava olalı böyle azgınlaşmadı…
Hapishaneler doldu taştı, işkenceler doruklara ulaştı...
Kuruldu darağaçları, onlarca genç sorgusuz sualsiz asıldı!
Derin acılar bırakarak geçti o devirler…
O günlerin pusudaki izleyicileri bugün iktidarlar!
Yalnız değişmeyen tek bir gerçek var; o da “dava”…
Komünizm öldü, dava kılıktan kılığa girdi…
Yeri geldi Kürtlere, yeri geldi aydınlığa düşman oldu!
Vurdu geçti Uludere’de, kıydı 34 cana…
Yine mahpushaneler dolup taştı, yine düzmece iddialar ortalığı sarstı…
Ve bu ülke makûs talihini bir türlü yenemedi!
On bir yıldır seçimler, referandumlar yapılıyor ülkemizde.
İnanın sayısını hatırlamıyorum, lâkin sürekli mağlubiyetler mağlubiyetler!
Dedim ya; kılıktan kılığa giriyor dava, sanırsınız hacıyatmaz!
Yalnız bu sefer milliyetçi değil dinci…
Yok yok, tespitim yanlış oldu, binlerce özür…
Hem milliyetçi hem dinci…
Veya ideolojik skalada ne varsa hepsi!
Evet, bir seçim daha geldi çattı…
Gözler İstanbul, Ankara, İzmir’de…
Peşinden sıralanıyor irili ufaklı metropoller.
Meselâ Antalya?
Hoca gidici mi, kalıcı mı?
Yoksa adaylığı spekülasyona mı tabi?
Ne de olsa CHP’li!
Gökçek çıkartmasıyla AKP bir adım önde…
Kadir Abi favori gibi!
Meselâ Mersin, Fikri Sağlar’la buluşur mu?
Merakımızı sorularımızı çoğaltarak gideremeyeceğimize göre
davamız kalsın divana!
Fakat gerçek demokrasiye hasret kalan halkımız çağdışı
davaların kurbanı oldu…
Hem de hiç hak etmediği halde!
Baksanıza gelinen son duruma?
Kırk satır, kırk katır hikâyesine girmeyeceğim…
Cemaat ile iktidar dershaneler üzerinden savaşıyor!
Doku kanserli, meselenin özünü tartışan yok…
Kararmış yürekler; göz dikilmiş gençliğe, yarınlarımıza…
Herkes parsayı kapmak derdinde!
Çünkü heybeleri davalarının argümanlarıyla dolu…
Din-İman-Milliyet-Kulluk-Tarikat-Servet…
Ne ararsanız var…
Tek olmayan insanlık onuru, evrensel değerler, vatandaşlık eşitlik, özgürlük…
İnsanın haykırası geliyor, olmaz olsun böyle davalar…
Ah Mustafa Kemal ah!..
Sen ne kadar haklıymışsın.